manhattan projesi akabinde ortaya çıkan yeni bir silah türü ve sosyalist rejimin güç kazanmasının ana faktörleri olduğu, ıı. dünya savaşı'nın bitişini müteakiben sahne alan "büyük kardeşler" oyununa denir.
olayın özellikle nükleer yarış kısmını ele alan kronolojisini aktarmak istedim. (wiki'den "yorumla-çevir"dir. (bkz:
el emeği göz nuru))
'50ler:
abd 'nin nükleer güce sahip olmasının dayanılmaz hafifliği eşliğinde elde ettiği yenilmez ünvanının tetiklediği olaylar ve yeni nükleer bombardıman uçaklarının geliştirilmesiyle start alan yarış, sscb 'nin los alamos 'tan ,özellikle teorisyen fizikçi klaus fuchs'un yardımıyla, aşırdığı teknolojiyi uygulamasıyla devam eder (semipalatinsk denemeleri, kazakistan).
nükleer gücün bm tarafından denetlenmesine ne sovyet tehdidi bahanesiyle abd ikna olur, ne de sovyetler alenen bm'ye böyle bir müsade verir. ok yaydan çıkmış, ipler sürekli geriliyorken, 1951'de abd başkanı harry truman 'ın, kore savaşı sırasında çin'e karşı nükleer saldırıda bulunulması gerektiğini savunan general douglas macarthur 'u görevinden alması, muhtemelen tarihin dönüm noktalarından biridir.
abd'nin hem ekonomisi hem de teknolojisinden kaynak alan nükleer özgüvenini, mayıs 1957'de sovyetler'in ıcbm 'i (ıntercontinental ballistic missile) -kıtalararası balistik füze'yi- başarıyla test etmesi yıkıverir. artık nükleer bombardıman uçaklarının önemi yoktur. sovyetler uçak kullanmaksızın yüksek irtifadan ve yüksek hızda ilerleyen nükleer silah kullanabilir hale gelmiştir. bu olay abd'de toplumsal anlamda da panik havası yaratmış (bkz:
duck and cover), kennedy öncül iş olarak sovyet roket silolarının gözetlenmesi ve ıcbm 'in abd tarafından da geliştirilmesini belirlemiştir.
60'lar:
abd'nin türkiye'ye yerleştirdiği jupiter füzelerine (ki birisi hala bizdeymiş) 1962'de sscb tarafından küba 'ya yerleştirilen orta menzilli füzelerle karşılık verilince küba füze krizi patlak verir. yoğun görüşmelerin ardından hem sscb 'nin hem de abd 'nin birbirlerini direkt tehdit eden sınırdışı füze silolarını boşaltmalarından sonra, sovyetler "evinde" devasa bir nükleer güç programına girişir. öyledir ki, bu senelerde iki tarafın elde ettiği nükleer güç hem abd 'nin hem de sscb 'nin karşılıklı bütün organik-inorganik yapılarını yerle bir edecek düzeye gelmiştir. işte tam bu noktada işin doğasından ötürü
mad -
mutually assured destruction (karşılıklı kat'i yıkım) vücuda gelir.
bu doktrin her ne kadar iki tarafı da nükleer savaştan alıkoysa da şöyle bir handikapla da karşı karşıyadır -ya bir taraf bilinçli olarak ilk saldırıyı başlatırsa ne olur? nükleer uyarı sistemlerinin hata payı henüz çok yüksektir. o derece ki örneğin 1983'te sscb 'de, abd 'nin ilk nükleer saldırıyı yaptığına dair oldukça inandırıcı bilgisayar kanıtları ele ulaşırken, içgüdüsel olarak yetkili stanislav petrov emirlere aykırı bir biçimde kılını bile kıpırdatmamıştır. nihayetinde alarmın bilgisayarların hatasından kaynaklanan bir boş ihbar olduğu ortaya çıkmıştır.
'70ler:
mad gerginliği altında onyılı aşkın yaşayan abd ve sscb 'nin '70lerde toplam 40.000 nükleer başlık sahibi olduğu belgelerle sabittir. fakat mad'in boşlukları da oldukça gerginlik yaratmıştır. örneğin olası bir sovyet ve varşova paktı ülkelerinden gelecek tank istilası karşısında bm'nin taktik nükleer karşılık vermekten başka şansı yoktur -ki "sınırlı" diye tabir edilen bu nükleer saldırıların da kapısının tam ölçekli nükleer savaşa çıkması kaçınılmazdır. ikinci bir mad handikapı ise, sovyetlerin aynı yıllarda sivil halkı korumak için büyük yatırımlar yapmış olmasıdır. sivil halkını korumaya alan devletin -hele abd böyle birşey yapmıyorken- ilk saldırıyı yapma niyetinde olduğu açıktır. bu mad'in dengelenen kefelerinden birine sscb'nin ağır basması demektir -ki bu ilgili çevreleri endişlendirmek için yetip de artmıştır.
'80ler:
nükleer denizaltıların (slbm) "su yüzüne çıkmasıyla" soğuk savaş yeni bir çehre kazanır. çünkü bu nükleer füze taşıyabilen deniz altılar sinsice kıyılara yaklaşabiliyor ve bunların tespiti ve füze fırlatımı arasındaki "uyarı zamanı" için yarım saatten 3 dakikaya kadar kısalan süreler sözkonusu oluyordu ki, bu sscb hariç, başkentleri kıyılarından ancak 100 mil içerde yerleşmiş abd, ingiltere ve çin için korkunç bir tehdit oluşturmuştur. lakin bu teknolojinin de en büyük handikapı olağanüstü külfetli olmasıydı. kabaca bir hesapla, o zaman için, tam teçhizatlı bir nükleer denizaltının maliyeti bir üçüncü dünya ülkesinin gayrisafi milli hasılasından daha fazladır. ne olursa olsun sonuç yine de askeri harcamaların fırlaması olarak çıkagelmiştir.
sovyetlerin çöküşü ve 1991'de varşova paktı ülkelerinin amaçtan dağılmasıyla sona eren soğuk savaş, haliyle nükleer sıcaklığın da düşmesinde rol oynamıştır.
not: uykusuzluğun 23. saatini devirmek üzereyken yaptığım bu çevirideki muhtemel imla hataları, cümle düşüklükleri, anlam bozuklukları ve şerefsiz itooluitlikler için şimdiden affınıza sığınırım.