telegraph road

telperion telperion
mark knopflerın gitar çalarken anlattığı hikayelerden biri. gelişimi ve sonrasını anlatır. dire straitsin en güzel şarkılarındandır. eşşek gibi uzundur bir de.

a long time ago came a man on a track
walking thirty miles with a sack on his back
and he put down his load where he thought it was the best
he made a home in the wilderness
he built a cabin and a winter store
and he ploughed up the ground by the cold lake shore
and the other travellers came riding down the track
and they never went further and they never went back
then came the churches then came the schools
then came the lawyers then came the rules
then came the trains and the trucks with their loads
and the dirty old track was the telegraph road

then came the mines then came the ore
then there was the hard times then there was a war
telegraph sang a song about the world outside
telegraph road got so deep and so wide
like a rolling river

and my radio says tonight it's gonna freeze
people driving home from the factories
there's six lanes of traffic
three lanes moving slow

i used to like to go to work but they shut it down
i've got a right to go to work but there's no work here to be found
yes and they say we're gonna have to pay what's owed
we're gonna have to reap from some seed that's been sowed
and the birds up on the wires and the telegraph poles
they can always fly away from this rain and this cold
you can hear them singing out their telegraph code
all the way down the telegraph road

you know i'd sooner forget but i remember those nights
when life was just a bet on a race between the lights
you had your head on my shoulder you had your hand in my hair
now you act a little colder like you don't seem to care
but believe in me baby and i'll take you away
from out of this darkness and into the day
from these rivers of headlights these rivers of rain
from the anger that lives on the streets with these names
because i've run every red light on memory lane
i've seen desperation explode into flames
and i don't wanna see it again

from all of these signs saying sorry but we're closed
all the way down the telegraph road
stratpaul stratpaul
kulakların duyduğu en güzel melodilere sahip bir çeşit şiir, bir çeşit enstruman sefası ve müzisyen cefası. bu şarkıyı anlatırken kelimeler kifayetsiz kalır hani ancak hissetmek, duymak gerekir derler ya içinizde işte öyle bir şeydir bu şarkı. insanlığa bir armağandır mark knopfler tarafından. şu kısma ve sonrasına dikkat ''you know ıd sooner forget but ı remember those nights'' . ardından da speedway at nazareth veya private investigations güzel gider.

bu da çevirisidir:

uzun zaman önceydi adamın biri geldi yoldan
sırtında çantasıyla otuz mil yürüyerek
beğendiği yerde durdu ve yükünü indirdi
vahşi doğanının ortasında bir kulübe yaptı ve kışlık stoğunu yığdı
soğuk göl kıyısındaki toprağı ekti
ve diğer yolcular geldiler yoldan aşağı doğru
kimse ne daha ileri gitti ne de geri döndü
sonra kiliseler geldi ve okullar
sonra avukatlar geldi ve yasalar
sonra trenler ve yük dolusu kamyonlar geldi
ve o eski pis yol telgraf yolu oldu

sonra madenler geldi ve ondan sonra cevher
sonra zor zamanlar yaşadılar, bir savaş sürüyordu
dışarıdaki dünyayla ilgili bir şarkı okudu telgraf
telgraf yolu derinleşti ve genişledi
kıvrılarak akan bir nehir gibi

ve radyom diyor ki bu gece don bekleniyor
insanlar fabrikalardan eve dönüyor
trafik altı şerit
üç tanesi yavaş ilerliyor.

işe gitmeyi sevirodum ama kapattılar
işe giüke hakkım var ama burada iş bulmak imkansız
ve diyorlar ki neyse bedeli ödenecektir
ekilen tohumların bir kısmını biçmemiz lazım
tellerin ve telgraf direklerinin üzerindeki kuşlar
canları çektiği anda uçup uzaklaşabilirler bu yağmur ve soğuktan
kendi telgraf şifreleriyle konuştuklarını duyabilirsiniz.
telgraf yolu boyunca.

biliyorsun yakında unutacağım ama şimdi hatırlıyorum o geceleri
hayatın sadece ışıklar arasında geçen bir yarıştaki bahis oldugunu
başın omuzumda ve elin saçlarımdaydı
oysa şimdi soğuk, aldırmıyormuş gibi davranıyorsun
ama inan bana güzelim seni götüreceğim buralardan
bu karanlıktan kurtarıp günışığına çıkartacağım
bu ışık ırmaklarından bu yağmur ırmaklarından
bu isimlerle caddelerde yaşayan öfkeden kurtaracağım seni
çünkü hafıza şeridindeki tüm kırmızı ışıkları çiğnedim

umutsuzluğun alevler içinde patladığını gördüm
ve bir daha görmek istemiyorum

üzgünüz kapalıyız diyen tüm levhalardan kurtarıp
telgraf yolu boyunca götüreceğim seni.
desmodus rotundus desmodus rotundus
yolculukta canım sıkıldı. dışarıyı görememek ve dahası araçların göz alıcı farlarından dolayı ben de önümdeki televizyonu açtım ve kanallara baktım. ilgimi çeken hiçbir şey yoktu. araç önü kamerasından gelen görüntüye takıldım.. karanlıktı. gece yolculuklarını hep sevmişimdir zaten.. ekrandaki o görüntüde yol kenarı lambaların ışıklarının birbirlerine nasıl da karıştıklarını ve nasıl ayrıştıklarını inceliyordum.. telegraph road arka fonu oluşturmaktaydı.. 14 dakika. birkaç defanın 14 ile çarpımının verdiği sonuç kadar daldım bunu izlemeye.. güneş gibiydi o koca ışık ve onun parçalarından oluşan gezegenler. insanı düşünmeye koyuldum. bir güneş parçası mıydı acaba? bunun aslında ne kadar da saçma ve sıradan olduğunu bildiğim halde o anda oldukça hafifletici gelmişti.. telegraph yolları yoktu. ben de telegraph yollarını oluşturan yolcu değildim. ama güzeldi. boşluğa dalmak bazen gerçekten insana her şeyi yaptırabiliyor..
773 773
big bang. dünya. toz bulutları. basit moleküller. etkileşimler. karmaşık moleküller. bölünme. çoğalma. tepkimeler. yaşam. mutasyon. evrim. insan. müzik. gitar. tesla. edison. elektrik. milyonlarca insan. mark knopfler'in annesi ve babası. onların anne ve babaları. yumurtaya girmeye çalışan spermler. elektriğin gitarla etkileşimi. mark knopfler'in tam o sırada dünyada bulunuyor olması. gitarla tanışması. gitarla kaynaşması. gitarla sevişmesi. ortaya böyle bir şarkı çıkması. kulaklarımızın duyuyor oluşu.

bunların kendiliğinden olması mümkün mü? demek ki yüce bir varlık, intelligent design filan. hadi bakalım, doğru teravihe.
stratpaul stratpaul
alchemy kaydındaki gibi schecter dream machine stratla bir daha dinleyemeyecek olmak hakikaten çok üzücü. bir yandan da hala dinleyebilmek ne kadar keyifli. ne 61 strat ne de pensa mk-2 o keyifi hiçbir zaman vermedi.

ilkin:


30 yıl sonra:


aynı adamın dediği gibi: ''time has no shame''

tanım olarak ise: şarkılar üstü şarkı.