the departed

1 /
soulforged soulforged
scorsese'den goodfellas tarzı bir crime / drama / thriller. imdbde 8.6 ortalama yaparak listeye 48nci sıradan giriş yapmış. oldukça gral bir film olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek.
anky anky
başta ağır gibi gelse de sonradan temposu hızlanan çok güzel bir film.

ilk sahnelerde matt damon ve leonardo di caprio karışıyor, nerden çıktı bunlar oluyorsunuz. bir de son sahne çok açık kalmış film bittiğinde herkes birbirine bu nereden öğrendi, veya niçin yaptı bunu diye soruyordu.
asla sıkılıp yarım bırakmayın. film bittiğinde filmin sonunun şokuyla sarsıldım. hiç beklemediğim ve sarsıcı bir son olmuş.
twinkle twinkle
izleyiciye beklediğinden ne azını ne fazlasını veren, çok güzel bir film. eğlencelik değil, gerek senaryosu, gerek oyuncularının performansları ile bundan biraz daha öte.
soundtrackler süper ama. özellikle de i'm shipping up to boston adlı şarkı...
tembel tembel
sanki hafiften çevirmen gadrine uğramış bir film. orijinal ismini (güzel) türkçemize çevirdiğimizde "ölmüş, gitmiş, tükenmiş" gibi anlamlar çıkıyor (sağolasın redhouse). ki bu gitmişlik/bitmişlik duygusunu film boyunca çok yoğun biçimde hissediyoruz.

william costigan'ın (bkz: leonardo di caprio) ölmüş babası, ve mahvolmuş aile-arkadaş ilişkilerinde, bilmemne sullivan'ın (bkz: matt damon) kendine yabancılaşması ve tarumar olmuş duygu dünyasında, frank costello'nun (bkz: jack nicholson) naylon irlanda milliyetçiliği'nde, değer diye ortaya koyduğu her şeye ihanet edişinde hep bu sürekli tükenme durumu, kesif ölüm aurası mevcut. filmin ani ve kimilerine absürt gelebilecek sonu da bu bağlamda yerli yerine oturuyor aslında. bu yüzden filmin orijinal ismi çok ama çok anlamlı.

halbuki çevirmen ağabeyimiz ne yapmış? senaryoda her iki cümlenin birinde geçen "rat" sözcüğünün de etkisiyle olsa gerek, afişin üstüne büyük puntolarla "köstebek" diye yazıvermiş. ama bu isim, afişteki sert sert bakan karizmatik abi suratlarıyla da birleşince halka yanlış mesaj veriliyor. "kurtlar vadisi boston" tadında bir hikaye beklentisiyle sinemaya koşan izleyici beklediğini bulamayıp, bir de 2,5 saatlik gayet yoğun psikolojik dramayı bünyeye alınca, çok kötü butonuna basmakta tereddüt etmiyor. sonra martin scorsese ellialtıncı oscar adaylığından da eli boş dönüyor. olmaz ama.
eleanor eleanor
tipik bir martin scorsese filmi; mafya- polis işbirliği, iyi polisler kötü polisler hesaplaşmalar, yoğun duygu çatışmaları ,iç hesaplaşmaları cidden iyi bi film bence..oyunculara zaten söz yok jack nicholsan gibi bi devin karşısında onunla o kadar sahne paylaşan leonardo di caprio hiç aksamamış mesela matt damon da öyle, alec baldwin bile iyiydi..ama o ne head shot tır öyle kardeşim head shot manyağı yapıyo film. 5 saniyede 3 karakter head shot la gitti.bilmiyorum ama bundan sonra asansörlerden başımı koruyarak inicem neme lazım..
1 /