türban sorunu
ilk önce hatırlanması gereken ilginç gerçek, başörtüsünün takanlar tarafından değil, takmayanlar tarafından sorun haline getirildiğidir.
konuyla ilgili tartışmalarda anahtar tümcelerden biri 'türkiye iran olmayacak'tır. iran şeriat kanunları ile yönetilen bir ülkedir ve !! kadınların vücutlarının belirli bölümlerini kapatmaları !! kanunlar gereğidir. peki düşünce ve mantık süzgeçlerinin bütün gözenekleri tıkanmış beyinler akıl edemiyorlar mı !! kadınların vücutlarının belirli bölümlerini açmaları !!nın kanunlar gereği olması türkiye'yi iran'dan ne kadar farklı kılar?
mantık süzgecinin tıkalı olması duygu süzgecinin de tıkanmasını beraberinde getiriyor olmalı ki bu beyinler herşeyi bir kenara bırakıp, bu sorunun tek kaybedenleri olan başörtülü insanların maruz kaldığı aşağılanmayı, hayal kırıklığını, alt sınıf yurttaş muamelesini, çifte standardı görmemekte, bir dakikacık bile empati kurup, derslikten içeri girebilmek için başörtüsü takmaya mecbur olsalardı neler hissederlerdi düşünmemekteler.
kuşkusuz bu sorunun tek kazananları da ya bu sorunu çözecekleri vaadi ile iş başı yapabilen şerefsizler, ya da bu sorunun sorun olmaktan çıkmasını engelleyip kendilerine malzeme yapan şerefsizlerdir.
oyuna gelmeyin. vicdanınınızin sesini dinleyin.
konuyla ilgili tartışmalarda anahtar tümcelerden biri 'türkiye iran olmayacak'tır. iran şeriat kanunları ile yönetilen bir ülkedir ve !! kadınların vücutlarının belirli bölümlerini kapatmaları !! kanunlar gereğidir. peki düşünce ve mantık süzgeçlerinin bütün gözenekleri tıkanmış beyinler akıl edemiyorlar mı !! kadınların vücutlarının belirli bölümlerini açmaları !!nın kanunlar gereği olması türkiye'yi iran'dan ne kadar farklı kılar?
mantık süzgecinin tıkalı olması duygu süzgecinin de tıkanmasını beraberinde getiriyor olmalı ki bu beyinler herşeyi bir kenara bırakıp, bu sorunun tek kaybedenleri olan başörtülü insanların maruz kaldığı aşağılanmayı, hayal kırıklığını, alt sınıf yurttaş muamelesini, çifte standardı görmemekte, bir dakikacık bile empati kurup, derslikten içeri girebilmek için başörtüsü takmaya mecbur olsalardı neler hissederlerdi düşünmemekteler.
kuşkusuz bu sorunun tek kazananları da ya bu sorunu çözecekleri vaadi ile iş başı yapabilen şerefsizler, ya da bu sorunun sorun olmaktan çıkmasını engelleyip kendilerine malzeme yapan şerefsizlerdir.
oyuna gelmeyin. vicdanınınızin sesini dinleyin.
geleneksel başörtüsü vs. dini başörtüsü gibi bir oyuna gelmiş olanların, sorunun gerçek yüzü herkesçe bilinirken hala anlamsızca devam ettirmeye çalıştığı sorundur.
siyasi odakların uzunca bir süredir beslendiği ve hala beslenmeye devam ettiği yapay sorun. zamanında kimsenin saçı kimseyi germiyor iken bugün herkesin ikna edilip gerildiği, gerildikçe de siyasi odakları beslemeye katkıda bulunduğu konu. ne (sözde) sağcı ne (sözde) solcu hiçbir siyasi odağın çözülmesini istemeyeceği sorun.
sadece siyasi odaklardan nasiplenmek için başörtüsü takan samimiyetsiz bir kitlenin de türemesine sebep olan sorun (aynı odaklardan faydalanmak için çembersakal bırakıp köşeyi dönenleri de tanıyorum). en önemlisi de başörtüsünü siyaset aracı haline getiren terbiyesizlerin kimi zaman gerçekten inancı için başını örten bayanların da samimiyetsiz kitleyle aynı kefeye konabilmesine yolaçtığı sorun.
ayrıntılara gelince:
kanunen yapılması gereken şey "kadınların vücutlarının belli bölümlerini açmaları" değil, "resmi kurumlarda çalışanların dini simgeler taşımaması"dır. burada bahsedilenler haç ya da hz. isa (a.s.) desenli/şekilli kolyeler, haham takkeleri ve diğer dini sembollerdir. bu durum türkiye'yi iran'dan oldukça farklı kılar.
anayasanın bu konudaki yaklaşımı için fazilet partisi'nin gerekçeli kapatma kararından bir bölümü aşağıya alıyorum:
"dinsel nedenlere dayanılarak başörtüsü ve türbanla boyun ve saçların örtülmesine resmi daire ve üniversitelerde serbestlik tanınması, bir tür yönlendirme ve bir anlamda zorlamadır. kişileri şu ya da bu yönde giyinip başını örtemeye zorlamak, ayrı ve hatta aynı dinden olanlar arasında bile inançları yönünden ayrılıklar yaratacaktır. bu husus, din veya inanca dayalı her türlü hoşgörüsüzlük ve ayırımcılığın kaldırılması bildirisi'nde de dile getirilerek tüm insanlarda bulunan onur ve eşitliğin birleşmiş milletler antlaşması'nın temel ilkelerinden biri olduğu, din ya da inanç özgürlüğünün tam olarak saygı görüp güvence altına alınması gerektiği, din ve inanç özgürlüğüne ilişkin konularda anlayış, hoşgörü ve saygıyı geliştirme ve dünyanın kimi yerlerinde din ve inanç konularında halâ gözlenen hoşgörüsüzlük ve ayrımcılık uygulamalarını önlemek için tüm önlemleri almanın gerekliliği belirtildikten sonra, 2., 3. ve 4. maddelerinde, din ve inanç nedeniyle insanlar arasında ayrım gözetilemeyeceği ve bu tür ayırımcılığı yasaklamak için gerekli her türlü çabada bulunulması gerektiği belirtilmiştir.
dini inancı nedeniyle başını örtmek isteyenlerle bu kişilerle farklı düşüncede olup bir zorlama karşısında bulunduklarına inananların aynı anayasal korumadan eşit olarak yararlanmaları gerektiğinde duraksanamaz. "
(bkz:http://www.belgenet.com/dava/fpdava_g22.html
başörtülü bir annenin "kamusal alan olduğu" gerekçesiyle üniversite içine alınmaması* kesinlikle mantık dışıdır ve kanunun gerektirdiği bir şey değildir. çünkü bu anne üniversite öğrencisi değildir, öğretim üyesi ya da çalışanı değildir, işyerine başörtüsüyle gelen bir kamu personeli değildir.
sadece siyasi odaklardan nasiplenmek için başörtüsü takan samimiyetsiz bir kitlenin de türemesine sebep olan sorun (aynı odaklardan faydalanmak için çembersakal bırakıp köşeyi dönenleri de tanıyorum). en önemlisi de başörtüsünü siyaset aracı haline getiren terbiyesizlerin kimi zaman gerçekten inancı için başını örten bayanların da samimiyetsiz kitleyle aynı kefeye konabilmesine yolaçtığı sorun.
ayrıntılara gelince:
kanunen yapılması gereken şey "kadınların vücutlarının belli bölümlerini açmaları" değil, "resmi kurumlarda çalışanların dini simgeler taşımaması"dır. burada bahsedilenler haç ya da hz. isa (a.s.) desenli/şekilli kolyeler, haham takkeleri ve diğer dini sembollerdir. bu durum türkiye'yi iran'dan oldukça farklı kılar.
anayasanın bu konudaki yaklaşımı için fazilet partisi'nin gerekçeli kapatma kararından bir bölümü aşağıya alıyorum:
"dinsel nedenlere dayanılarak başörtüsü ve türbanla boyun ve saçların örtülmesine resmi daire ve üniversitelerde serbestlik tanınması, bir tür yönlendirme ve bir anlamda zorlamadır. kişileri şu ya da bu yönde giyinip başını örtemeye zorlamak, ayrı ve hatta aynı dinden olanlar arasında bile inançları yönünden ayrılıklar yaratacaktır. bu husus, din veya inanca dayalı her türlü hoşgörüsüzlük ve ayırımcılığın kaldırılması bildirisi'nde de dile getirilerek tüm insanlarda bulunan onur ve eşitliğin birleşmiş milletler antlaşması'nın temel ilkelerinden biri olduğu, din ya da inanç özgürlüğünün tam olarak saygı görüp güvence altına alınması gerektiği, din ve inanç özgürlüğüne ilişkin konularda anlayış, hoşgörü ve saygıyı geliştirme ve dünyanın kimi yerlerinde din ve inanç konularında halâ gözlenen hoşgörüsüzlük ve ayrımcılık uygulamalarını önlemek için tüm önlemleri almanın gerekliliği belirtildikten sonra, 2., 3. ve 4. maddelerinde, din ve inanç nedeniyle insanlar arasında ayrım gözetilemeyeceği ve bu tür ayırımcılığı yasaklamak için gerekli her türlü çabada bulunulması gerektiği belirtilmiştir.
dini inancı nedeniyle başını örtmek isteyenlerle bu kişilerle farklı düşüncede olup bir zorlama karşısında bulunduklarına inananların aynı anayasal korumadan eşit olarak yararlanmaları gerektiğinde duraksanamaz. "
(bkz:http://www.belgenet.com/dava/fpdava_g22.html
başörtülü bir annenin "kamusal alan olduğu" gerekçesiyle üniversite içine alınmaması* kesinlikle mantık dışıdır ve kanunun gerektirdiği bir şey değildir. çünkü bu anne üniversite öğrencisi değildir, öğretim üyesi ya da çalışanı değildir, işyerine başörtüsüyle gelen bir kamu personeli değildir.
gelişen dünyanın güç odaklarından olan avrupa'nın, çözümünü atatürk'ün 1920'lerde koyduğu kuralları, atatürk'ün türkiye'de kurmuş olduğu "1920'lerin mantığı"nı bugün kendi ülkelerinde hayata geçirmekte bulduğu sorundur. o çok milliyetçi, cezayir'de insanları hıristiyan yapmak için yemedikleri nane kalmayan fransızlar, özgürlüklere düşkün "çağdaş" almanlar bugün memurlarının resmi dairelerde dini semboller ile çalışmasını, öğrencilerinin okullarına dini semboller ile gelmesini yasadışı saymaktadırlar.
bu ülkelerin halen bize insan hakları dersi vermeye çalıştıklarına, zamanında utanmadan "mustafa kemal'in fikirleri eskidi artık, kemalizm 1920'lerde kaldı" diyebildiklerine de ayrıca dikkati çekmek istiyorum.
ek: bir sene önce "1920'lerin mantığı"ndan şikayet ederek yazılmış bir giriden esinlenerek yazılmıştı, şu anda anlamsız görünüyor olabilir.
bu ülkelerin halen bize insan hakları dersi vermeye çalıştıklarına, zamanında utanmadan "mustafa kemal'in fikirleri eskidi artık, kemalizm 1920'lerde kaldı" diyebildiklerine de ayrıca dikkati çekmek istiyorum.
ek: bir sene önce "1920'lerin mantığı"ndan şikayet ederek yazılmış bir giriden esinlenerek yazılmıştı, şu anda anlamsız görünüyor olabilir.
cinsiyet ayrımından öte olmadığına inandığım ülkem sorunu
v. devletin temel amaç ve görevleri
madde 5.- devletin temel amaç ve görevleri, türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
hata sayfası adalet
anayasamızdaki bu madde hemen değiştirilemeyecek maddelerin altında yer almakta ve her anayasamızda yer almış..cumhuriyet ve demokrasiyi koruma kısmından başlayalım,
cumhuriyetin temel felsefesi olarak gösterilen laiklik kavramını zedelememesi için kamusal alanda başörtüsü takmak yasaklanmış.. (o yönetmelik maddesini de en kısa zamanda bulup işleyeceğim)
şimdi laiklik nedirden başlamayayım yeterince yazılmış...sadece şunu bilirim şunu söylerim laiklik başını açtırmak, namazını kıldırmamak demek değil...anayasamızın maddesini irlemeye devam edersek, demokrasiyi korumak denilmiş, demokrasi nedir onu da yeterince yazmışlar, eğer demokrasi belirli bölgelere cinsiyetinden, inandığı değerlerden dolayı insanları almamaksa eyv diyelim buna da...
hah geldik en önemli kısma, kişilerin toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak: yüzde bilmem kaç islam dinine mensup bir ülke, yüzde bilmem kaçı kapalı...bu insanların refahını huzurb-buraya dikkat çekiyorum- sağlamak bu devletin görevi... şimdi gelelim temel hak ve özgürlüklere "sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya"... laiklik dedik madem bu ilke çerçevesinde din ve vicdan özgürlüğü doğrultusunda isteyen istedği dine mensup olmakla birlikte bu dinin hükümlerini yerine getirme hakkına sahiptir.devletin bir diğer görevi ise siyasal akonomik ve sosyal engelleri kaldırmakmış. ve son olarak devletin diğer bir görevi neymiş efendim "maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
manevi varlık olarak inanan bir insanın inandığı şekilde yaşaması gereklidir di mi? e o zaman bu da devletin işi.. peki bizim devletimiz napıyo? hiç birini yapmıyo...valla o çığırtkan sesler kulaklarımda çınlıyo "nerde bu devlet" diyen...bir yazımda insanların bu sözü söylememeleri gerektiğinden bahsetmiştim. insanların bazı şeyleri kendilerinin yapileceğinden, fakat böyle bir durumda devletin devlet olduğu gerçeğini göz ardı etmemesini sağlamaya çalışırsak adımız şeriatçıya -ki şeria'ın da ne demek old. yine yazılmıştır-, geri kafalı vb türevlerine çıkacağından, kaldı ki ülkede anarşi ortamı yaratmak gibi bir niyetimiz olmadığından, burdan biz de devlete sesleniyoruz.
v. devletin temel amaç ve görevleri
madde 5.- devletin temel amaç ve görevleri, türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
hata sayfası adalet
anayasamızdaki bu madde hemen değiştirilemeyecek maddelerin altında yer almakta ve her anayasamızda yer almış..cumhuriyet ve demokrasiyi koruma kısmından başlayalım,
cumhuriyetin temel felsefesi olarak gösterilen laiklik kavramını zedelememesi için kamusal alanda başörtüsü takmak yasaklanmış.. (o yönetmelik maddesini de en kısa zamanda bulup işleyeceğim)
şimdi laiklik nedirden başlamayayım yeterince yazılmış...sadece şunu bilirim şunu söylerim laiklik başını açtırmak, namazını kıldırmamak demek değil...anayasamızın maddesini irlemeye devam edersek, demokrasiyi korumak denilmiş, demokrasi nedir onu da yeterince yazmışlar, eğer demokrasi belirli bölgelere cinsiyetinden, inandığı değerlerden dolayı insanları almamaksa eyv diyelim buna da...
hah geldik en önemli kısma, kişilerin toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak: yüzde bilmem kaç islam dinine mensup bir ülke, yüzde bilmem kaçı kapalı...bu insanların refahını huzurb-buraya dikkat çekiyorum- sağlamak bu devletin görevi... şimdi gelelim temel hak ve özgürlüklere "sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya"... laiklik dedik madem bu ilke çerçevesinde din ve vicdan özgürlüğü doğrultusunda isteyen istedği dine mensup olmakla birlikte bu dinin hükümlerini yerine getirme hakkına sahiptir.devletin bir diğer görevi ise siyasal akonomik ve sosyal engelleri kaldırmakmış. ve son olarak devletin diğer bir görevi neymiş efendim "maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
manevi varlık olarak inanan bir insanın inandığı şekilde yaşaması gereklidir di mi? e o zaman bu da devletin işi.. peki bizim devletimiz napıyo? hiç birini yapmıyo...valla o çığırtkan sesler kulaklarımda çınlıyo "nerde bu devlet" diyen...bir yazımda insanların bu sözü söylememeleri gerektiğinden bahsetmiştim. insanların bazı şeyleri kendilerinin yapileceğinden, fakat böyle bir durumda devletin devlet olduğu gerçeğini göz ardı etmemesini sağlamaya çalışırsak adımız şeriatçıya -ki şeria'ın da ne demek old. yine yazılmıştır-, geri kafalı vb türevlerine çıkacağından, kaldı ki ülkede anarşi ortamı yaratmak gibi bir niyetimiz olmadığından, burdan biz de devlete sesleniyoruz.
son olarak biraz önceki haber bülteninden ab'nin bu sorunu 3 yıl içinde çözmizi istediğini öğrendim...ne garip değil mi iç meselemiz ama ab isteyince çözümlenecek, öncesindeki o kadar insanımızın maduriyeti bir hiç olarak görülecek...
(bkz: yazık yazık)
(bkz: ab deyince çişe gitmek)
(bkz: yazık yazık)
(bkz: ab deyince çişe gitmek)
başörtüsünün ne olduğunu unutan,unutturmaya çalışan ve onu bayrak misali kullanan insanlar yüzünden başörütüsünün sorun haline gelmesidir.
(bkz: merve kavakçı)
(bkz: merve kavakçı)
başı örtülü bayanların üniversitede eğitim görememe sorunsalıdır.fakat bu srounu da kendi içlerinde çok güzel bir şekilde çözmüş olup gayet güzel başörtüleri gözükecek şekilde başlarında perukla öğrenim görmektedirler.itü yabancı diller okulu bayan wclerindeki başörtülü bayan öğrencilere kolaylıkla rastlanmatadır.bu öğrenciler okula girerken perukla girip çıkarken de başörtüleriyle çıkmaktadırlar...
öncelikle bu konunun hukuki boyutunu inceleyelim;
üniversite rektörlüklerinden yapılan açıklamalarda, yüksek öğrenik kurumlarında uygulanan baş örtüsü yasağının gerekçesi olarak herhangi bir yasa maddesi yerine yoruma açık ifadelerle devrim kanunları, anayasa mahkemesi kararları, danıştay,idare mahkemelerinin kararları gösterilmektedir.
anayasanın 153. maddesi;
anayasa mahkemesinin kararları kesindir. iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.
anayasa mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.
demektedir.
başörtünün yasak olduğunu ileri süren idare, anayasa mahkemesinin bir kararının gerekçesinde -ki bir gerekçe!!! kararın kendisi değil!!!- yapılan değerlendirmelere dayanmaktadır. atıf yapılan bu karar anayasa mahkemesinin 9.4.1991 tarih ve 1991/8 sayılı kararıdır (incelemek isteyenlere yol gösterilir)..bu karar 3670 sayılı kanunun 12. maddesiyle 2547 sayılı yüksek öğrenim kanununa ilave edilen ek 17. maddenin iptali için açılan davanın sonucunda verilmiş bir karardır. anayasa maddesi iptal için açılan bu davayı reddetmiş, ek madde 17 ile yapılan yasal düzenlemeyi anayasaya aykırı bulmamıştır.
şimdi ek 17. maddeyi açıklayalım.
"yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydıyla, yüksek öğrenim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir" hükmünü getirmektedir. bu maddenin iptali istemini reddeden anayasa mahkemesinin kararının gerekçesinde:
"yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydıyla tabirinin anayasaya da aykırı olmamak anlamına geldiğini .... o halde ek madde 17 ile getirilen serbestlik hükümünün başörtüsünü kapsamayacağı" ifade edilmekte bu gerekçeye 11 üyeden 5 i katılmamaktadır.
bu gerekçeyle anayasa mahkemesi anayasada başörütsünü yasaklayan bir hüküm varmış gibi algıya neden olurken, ek 17. maddeyi iptal etmemiştir.
o haldeeee 17. madde hükmü hala yürürlüktedir ve kılık kıyafet serbesttir...
olayın özetini söylersek (okuyamayanlar için): kısaca başörtüsü yasağının hiç bir hukuki dayanağı yoktur. anayasa mahkemesinin kanun metni ile ilgili yorumu hukuki açıdan bağlayıcı değildir.
(bkz: 1982 anayasası)
(bkz: anayasanın 153 maddesi)
üniversite rektörlüklerinden yapılan açıklamalarda, yüksek öğrenik kurumlarında uygulanan baş örtüsü yasağının gerekçesi olarak herhangi bir yasa maddesi yerine yoruma açık ifadelerle devrim kanunları, anayasa mahkemesi kararları, danıştay,idare mahkemelerinin kararları gösterilmektedir.
anayasanın 153. maddesi;
anayasa mahkemesinin kararları kesindir. iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.
anayasa mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.
demektedir.
başörtünün yasak olduğunu ileri süren idare, anayasa mahkemesinin bir kararının gerekçesinde -ki bir gerekçe!!! kararın kendisi değil!!!- yapılan değerlendirmelere dayanmaktadır. atıf yapılan bu karar anayasa mahkemesinin 9.4.1991 tarih ve 1991/8 sayılı kararıdır (incelemek isteyenlere yol gösterilir)..bu karar 3670 sayılı kanunun 12. maddesiyle 2547 sayılı yüksek öğrenim kanununa ilave edilen ek 17. maddenin iptali için açılan davanın sonucunda verilmiş bir karardır. anayasa maddesi iptal için açılan bu davayı reddetmiş, ek madde 17 ile yapılan yasal düzenlemeyi anayasaya aykırı bulmamıştır.
şimdi ek 17. maddeyi açıklayalım.
"yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydıyla, yüksek öğrenim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir" hükmünü getirmektedir. bu maddenin iptali istemini reddeden anayasa mahkemesinin kararının gerekçesinde:
"yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydıyla tabirinin anayasaya da aykırı olmamak anlamına geldiğini .... o halde ek madde 17 ile getirilen serbestlik hükümünün başörtüsünü kapsamayacağı" ifade edilmekte bu gerekçeye 11 üyeden 5 i katılmamaktadır.
bu gerekçeyle anayasa mahkemesi anayasada başörütsünü yasaklayan bir hüküm varmış gibi algıya neden olurken, ek 17. maddeyi iptal etmemiştir.
o haldeeee 17. madde hükmü hala yürürlüktedir ve kılık kıyafet serbesttir...
olayın özetini söylersek (okuyamayanlar için): kısaca başörtüsü yasağının hiç bir hukuki dayanağı yoktur. anayasa mahkemesinin kanun metni ile ilgili yorumu hukuki açıdan bağlayıcı değildir.
(bkz: 1982 anayasası)
(bkz: anayasanın 153 maddesi)
hukukun temelinde tutarlılık olduğunu gözardı edenlerin hukuken inceleme işine kalkışmasının pek yerinde olmayacağı sorun.
3670 sayılı kanunun 12. maddesiyle 2547 sayılı yüksek öğrenim kanununa ilave edilen ek 17. maddesini hukuken incelediğimizde görülen şeyler bellidir:
1. sözü edilen madde kılık kıyafet serbestliğine "yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak" koşulunu koymuştur.
2. 9.4.1991 tarih ve 1991/8 sayılı karar bu koşulun "kıyafetlerin anayasaya da aykırı olmamasını gerektirdiğine" hükmetmiştir.
3. 9.4.1991 tarih ve 1991/8 sayılı karar bu koşulun (yani anayasaya ve diğer kanunlara aykırı giyinmeme zorunluluğunun) anayasaya (dolayısıyla "devletin amaç ve görevleri" başlığı altındaki ve kişisel özgürlükler konularındaki diğer maddelere de) aykırı olmadığına hükmetmiştir.
4. fazilet partisi'nin gerekçeli kapatma kararında (bkz: #438048) kamusal alanlarda çalışanların dinsel simgeler taşımalarının anayasa ile güvenceye alınmış olan kişisel özgürlüklere ve özellikle "din veya inanca dayalı her türlü hoşgörüsüzlük ve ayırımcılığın kaldırılması bildirisi"ne neden aykırı olduğu ayrıntılı olarak izah edilmiştir. aynı konuda verilen diğer kararlar incelendiğinde de varılan sonuçlar farklı olmayacaktır. dolayısıyla tutarlılık gereği kamusal alanda çalışan kişilerin dinsel simgeler taşımasının anayasaya aykırı olduğuna hükmedilir.
bütün bunlardan sonra "17. madde hükmü hala yürürlüktedir ve kılık kıyafet serbesttir. anayasa mahkemesi yanlış anlaşılmaya sebep oluyor" şeklinde bir yorumun çelişkilerle dolu olduğu açıkça görülmektedir ki, akla gelen ilk sorular da:
"madem bu madde kılık kıyafetin serbest olduğunu söylüyor, o zaman neden bu maddenin iptali için dava açılmış?
herkes kılık kıyafet özgürlüğü diye çığırırken kim kılık kıyafet özgürlüğünü sağlayan bir maddenin iptali için anayasa mahkemesine başvurur ki?
neden iptal kararı 'olmaz, bu madde insanların kişisel özgürlüklerinden birini güvenceye almak için oraya konmuş' denilerek değil, 'bu madde anayasaya aykırı uygulamaları önlemek için oraya konmuş' ve 'kamusal alanlarda başörtüsü de anayasaya aykırıdır' denilerek verilmiş?"
tadında olup, son sorunun diğer soruları yanıtladığı aşikardır.
kimse kendi özgürlüğü olduğunu iddia ederek başkasının özgürlüğünü elinden alamaz. başörtüsü ne yazık ki "ben daha müslümanım" diye çığırmaların kaynağı haline getirilmiştir. bu yüzden inananlar arasında bile ayrımcılığa sebep olmaktadır ve olan yine "sadece kendi tercihleri doğrultusunda yaşamak" isteyenlere olmaktadır.
son olarak, kendi özel hayatlarındaki giyim-kuşamlarına kimse karışmadığı halde ille "ben kamusal alanda da bunla çalışcam", "ben üniversiteye de bunla gircem" diye tutturanlardan art niyetlilere alet olmamaları beklenir.
3670 sayılı kanunun 12. maddesiyle 2547 sayılı yüksek öğrenim kanununa ilave edilen ek 17. maddesini hukuken incelediğimizde görülen şeyler bellidir:
1. sözü edilen madde kılık kıyafet serbestliğine "yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak" koşulunu koymuştur.
2. 9.4.1991 tarih ve 1991/8 sayılı karar bu koşulun "kıyafetlerin anayasaya da aykırı olmamasını gerektirdiğine" hükmetmiştir.
3. 9.4.1991 tarih ve 1991/8 sayılı karar bu koşulun (yani anayasaya ve diğer kanunlara aykırı giyinmeme zorunluluğunun) anayasaya (dolayısıyla "devletin amaç ve görevleri" başlığı altındaki ve kişisel özgürlükler konularındaki diğer maddelere de) aykırı olmadığına hükmetmiştir.
4. fazilet partisi'nin gerekçeli kapatma kararında (bkz: #438048) kamusal alanlarda çalışanların dinsel simgeler taşımalarının anayasa ile güvenceye alınmış olan kişisel özgürlüklere ve özellikle "din veya inanca dayalı her türlü hoşgörüsüzlük ve ayırımcılığın kaldırılması bildirisi"ne neden aykırı olduğu ayrıntılı olarak izah edilmiştir. aynı konuda verilen diğer kararlar incelendiğinde de varılan sonuçlar farklı olmayacaktır. dolayısıyla tutarlılık gereği kamusal alanda çalışan kişilerin dinsel simgeler taşımasının anayasaya aykırı olduğuna hükmedilir.
bütün bunlardan sonra "17. madde hükmü hala yürürlüktedir ve kılık kıyafet serbesttir. anayasa mahkemesi yanlış anlaşılmaya sebep oluyor" şeklinde bir yorumun çelişkilerle dolu olduğu açıkça görülmektedir ki, akla gelen ilk sorular da:
"madem bu madde kılık kıyafetin serbest olduğunu söylüyor, o zaman neden bu maddenin iptali için dava açılmış?
herkes kılık kıyafet özgürlüğü diye çığırırken kim kılık kıyafet özgürlüğünü sağlayan bir maddenin iptali için anayasa mahkemesine başvurur ki?
neden iptal kararı 'olmaz, bu madde insanların kişisel özgürlüklerinden birini güvenceye almak için oraya konmuş' denilerek değil, 'bu madde anayasaya aykırı uygulamaları önlemek için oraya konmuş' ve 'kamusal alanlarda başörtüsü de anayasaya aykırıdır' denilerek verilmiş?"
tadında olup, son sorunun diğer soruları yanıtladığı aşikardır.
kimse kendi özgürlüğü olduğunu iddia ederek başkasının özgürlüğünü elinden alamaz. başörtüsü ne yazık ki "ben daha müslümanım" diye çığırmaların kaynağı haline getirilmiştir. bu yüzden inananlar arasında bile ayrımcılığa sebep olmaktadır ve olan yine "sadece kendi tercihleri doğrultusunda yaşamak" isteyenlere olmaktadır.
son olarak, kendi özel hayatlarındaki giyim-kuşamlarına kimse karışmadığı halde ille "ben kamusal alanda da bunla çalışcam", "ben üniversiteye de bunla gircem" diye tutturanlardan art niyetlilere alet olmamaları beklenir.
hukukun temelindeki tutarlılığın mevcut olmadığı karar ve uygulamaların var olduğu sorundur.
bahsi olan 9.4.1991 tarih ve 1991/8 sayılı karar ek 17. maddenin iptali istemiyle açılmış ve karar neticesinde madde iptal edilmemiş, sadece gerekçesinde yürürlükteki yasalara ve "anayasaya aykırı olmaması" ibaresiyle ifadesi geliştirilmiştir. başörtüsünü yasaklayan heerhangi bir anayasa maddesi ya da kanun hükmü yoktur. var diyen varsa getirsin. kaldı ki bu laiklik gibi esnek kavramları hiç sunmasın.. bunun yorumunu insanlar değil kanunlar yapar. faraza ne şapka kanununda ne bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanunda üniversite öğrencilerine uygulanan başörtüsü yasağına neden olan bir hüküm yoktur, ne de ceza kanununda suç sayılmıştır
lakin fazilet kararında olduğu gibi 'kamu hizmeti görenler' için başörtüsünü yasaklayan normlar mevcuttur (bkz: devlet memurları kanunu ilgili hükümleri)lakin ünv öğrencileri kamu hizmeti görenler değil kamu hizmeti alanlardır ve bu kararın muhatabı değillerdir. öncelikle kamu hizmeti görenlerle kamu hizmeti alanların ne olduğunu biraz da hukuktan anlamayan araştırma dahi yapmaktan aciz insanlara belirtelim.
(bkz: kamu hizmeti görenler)
(bkz: kamu hizmeti alanlar)
tekrtar belirtelim ki, şapka iktisası ile bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanunlarda(yani inkılap kanunlarında) ne de yürürlükteki sair kanunlarda üniversitedeki bayanların boyun ve saçlarını örtmesini sarih veya zımmi bir şekilde yasaklayan herhangi bir hüküm mevcut değildir. bu kanunlardan bu şeklilde bir anlam çıkarmaya çalışan yorumlar hukuki, olmayıp keyfi ve indi görüşlerden ibarettir.
şimdi de başörtüsü bir bayan için hangi özgürlüklere giriyor onu anlatalım
başörtülü bir ünv öğr. başörtüsüyle beraber din ve vicdan hürriyeti, eğitim ve öğrenim hakkına sahiptir. bu haklar temel hak ve özgürlüklerdendir. anayasada zikredilmişlerdir ve anayasamızın 13. maddesi gereğince temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. üniversitedeki başörtülü öğrencilerin haklarını sınırlandıran uygulamanın temelinde ne kanun maddesi hükmü ne de bir anayasa hükmü bulunmaktadır ve bu uygulama anayasanın 13. maddesine kanunla sınırlandırılamadığı için aykırıdır. ünv öğrencileri için herhangi bir kanun varsa getirsin.
başörtü yasağı ben laik'im laiklik elden gidiyor çığırmaları haline gelmiştir.
insanların temel hakları ard niyet değildir. kamusal alan gibi bir kavram halen tartışılan siyasi bir kavramdır ve yine ünv öğrencileri için kamusal alan tezine dayanılarak başörtğsğnğ yasaklayanlara kamu hizmetinden faydalananlar ve kamu hizmeti görenler kısmını tekrar gözden geçöirmelerini öneriyorum. nitekim bu çarpık zihinler başörtülü oldukları gerekçesiyle 71 yaşındaki hasta medine bircanın sağlık karnesinde başı açık fotoğrafı olmadığı için ülkemizin en köklü bilim yuvası(!) kabul edilen istanbul üniversitesi çapa tıp fakültesi hastanesi nefroloji kliniği tarafından ölüme terk edilmesi olayı bu vahameti bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermiştir.
kaldı ki her başörtülüye ideolojik şeklinde yaklaşanlar da en az üstteki örnekteki insanlar kadar hastalıklı beyinlilerdir. haksızlıklara karşı durmak pisliğe bulaşmak değildir.
(bkz: anladın sen anladın)
(bkz: verdim ayarı)
bahsi olan 9.4.1991 tarih ve 1991/8 sayılı karar ek 17. maddenin iptali istemiyle açılmış ve karar neticesinde madde iptal edilmemiş, sadece gerekçesinde yürürlükteki yasalara ve "anayasaya aykırı olmaması" ibaresiyle ifadesi geliştirilmiştir. başörtüsünü yasaklayan heerhangi bir anayasa maddesi ya da kanun hükmü yoktur. var diyen varsa getirsin. kaldı ki bu laiklik gibi esnek kavramları hiç sunmasın.. bunun yorumunu insanlar değil kanunlar yapar. faraza ne şapka kanununda ne bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanunda üniversite öğrencilerine uygulanan başörtüsü yasağına neden olan bir hüküm yoktur, ne de ceza kanununda suç sayılmıştır
lakin fazilet kararında olduğu gibi 'kamu hizmeti görenler' için başörtüsünü yasaklayan normlar mevcuttur (bkz: devlet memurları kanunu ilgili hükümleri)lakin ünv öğrencileri kamu hizmeti görenler değil kamu hizmeti alanlardır ve bu kararın muhatabı değillerdir. öncelikle kamu hizmeti görenlerle kamu hizmeti alanların ne olduğunu biraz da hukuktan anlamayan araştırma dahi yapmaktan aciz insanlara belirtelim.
(bkz: kamu hizmeti görenler)
(bkz: kamu hizmeti alanlar)
tekrtar belirtelim ki, şapka iktisası ile bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanunlarda(yani inkılap kanunlarında) ne de yürürlükteki sair kanunlarda üniversitedeki bayanların boyun ve saçlarını örtmesini sarih veya zımmi bir şekilde yasaklayan herhangi bir hüküm mevcut değildir. bu kanunlardan bu şeklilde bir anlam çıkarmaya çalışan yorumlar hukuki, olmayıp keyfi ve indi görüşlerden ibarettir.
şimdi de başörtüsü bir bayan için hangi özgürlüklere giriyor onu anlatalım
başörtülü bir ünv öğr. başörtüsüyle beraber din ve vicdan hürriyeti, eğitim ve öğrenim hakkına sahiptir. bu haklar temel hak ve özgürlüklerdendir. anayasada zikredilmişlerdir ve anayasamızın 13. maddesi gereğince temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. üniversitedeki başörtülü öğrencilerin haklarını sınırlandıran uygulamanın temelinde ne kanun maddesi hükmü ne de bir anayasa hükmü bulunmaktadır ve bu uygulama anayasanın 13. maddesine kanunla sınırlandırılamadığı için aykırıdır. ünv öğrencileri için herhangi bir kanun varsa getirsin.
başörtü yasağı ben laik'im laiklik elden gidiyor çığırmaları haline gelmiştir.
insanların temel hakları ard niyet değildir. kamusal alan gibi bir kavram halen tartışılan siyasi bir kavramdır ve yine ünv öğrencileri için kamusal alan tezine dayanılarak başörtğsğnğ yasaklayanlara kamu hizmetinden faydalananlar ve kamu hizmeti görenler kısmını tekrar gözden geçöirmelerini öneriyorum. nitekim bu çarpık zihinler başörtülü oldukları gerekçesiyle 71 yaşındaki hasta medine bircanın sağlık karnesinde başı açık fotoğrafı olmadığı için ülkemizin en köklü bilim yuvası(!) kabul edilen istanbul üniversitesi çapa tıp fakültesi hastanesi nefroloji kliniği tarafından ölüme terk edilmesi olayı bu vahameti bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermiştir.
kaldı ki her başörtülüye ideolojik şeklinde yaklaşanlar da en az üstteki örnekteki insanlar kadar hastalıklı beyinlilerdir. haksızlıklara karşı durmak pisliğe bulaşmak değildir.
(bkz: anladın sen anladın)
(bkz: verdim ayarı)
gerekçe olarak siyasi simge haline getirilmesi gösterilerek başörtünün yasak olmasının doğru olduğunun öne sürülmesiyle kızışan sorun.
peki nasıl siyasi simge oluyor bu başörtüsü?
insanlar eylem yapıyor serbest olsun diye.
şimdi düşünelim...
biri çıkıp kot pantolonu yasakladı.
insanlar çıkıp eylem yapacak kaldırılsın yasak diye.
ben de onlara diyecem ki: "bakın işte siyasi simge yapıyosunuz."
çok kolay. siz de deneyin.
edit: lan lan lan... sinan çetinin kağıt diye bişeyinin fragmanını gördünüz mü? aynı bundan bahsediyo. ben kot pantolon dedim o zeytin diyo aynısı lan
peki nasıl siyasi simge oluyor bu başörtüsü?
insanlar eylem yapıyor serbest olsun diye.
şimdi düşünelim...
biri çıkıp kot pantolonu yasakladı.
insanlar çıkıp eylem yapacak kaldırılsın yasak diye.
ben de onlara diyecem ki: "bakın işte siyasi simge yapıyosunuz."
çok kolay. siz de deneyin.
edit: lan lan lan... sinan çetinin kağıt diye bişeyinin fragmanını gördünüz mü? aynı bundan bahsediyo. ben kot pantolon dedim o zeytin diyo aynısı lan

#640424 ·
· 1
çözümünden sonra -türbanlılar okula alınmadığından beri- türkiyedeki bilimsel çalışmalarda büyük bir artış gözlenmiş, uzaydaki üs sayımız üçten beşe yükselmiştir. dünyadaki ilk bin üniversite içinde türk üniversitesi bulunmaması ayrıca arge denen olayın olmaması tamamen dış mihrakların oyunudur. bazı akademisyenler sızlanıyor "eylem yapmasınlar, beynimiz bulanıyo" diye. söyledik efendim belediyeye siz istemiyosunuz diye hepsini ilaçlıycaklar.o da olmadı atarız efendim hepsini ülkeden dert değil.
(bkz: hitlere selam yasağa devam)
(bkz: hitlere selam yasağa devam)