türk siyasetçileri tarafından çok sevilen ve desteklenen futboldur.öyle ki
fm oynar gibi her siyasetçi kendine bir takım seçer ve olaylar gelişir.diğer takımlara da kendi illerinden çıkacak başarılı bir siyasetçi beklemek düşer.
tayyip erdoğan:fenerbahçe,rize,kasımpaşa
abdullah gül:kayserispor,erciyesspor
bülent arınç:manisaspor
abdüllatif şener:sivas
kemal unakıtan:eskişehirspor
memhet ali şahin:antalyaspor
(bkz:
add manager)
bu yıl sonrasında evrim geçirmesi muhtemeldir. son dönemlerde sportif başarıyı fenerbahçe ve galatasaray paylaşıyor. üç büyüklerden biri olan beşiktaş son 13 yılda sadece 1 kez şampiyon olabildi. üç büyükler haricinde dört büyükler tanımlamasına neden olan trabzonspor ise en son şampiyonluğunu 26 yıl önce kazandı. bu yıl en tepedeki 2 takımın şampiyonluğa havlu attığı görülüyor. 3 sezon önce ikinci ligde olan sivasspor diye bir takım iki yıldır şampiyonluğa oynuyor. 100. yıl haricinde 13 senedir şampiyon olamayan beşiktaş şampiyonluğa oynuyor. 26 senedir şampiyon olamayan trabzonsor şampiyonluğa oynuyor.
bu tablonun asıl nedeni üç büyüklerin başında bulunan basiretsiz yöneticiler. futboldan zerre anlamayan adamlar idare ediyor en büyük kulüpleri. he türk futbolu için hayır işliyorlar bana kalırsa, keşke böyle devam etseler. mesela sivas'ın şampiyonluğu anadolu'da müthiş bir şevk ve rekabet yaratacak. şampiyon olan sivas'ı "anadolu temsilcisi" olarak görmek istemeyen diğer şehir takım taraftar ve yöneticileri başarı ölçütlerini şampiyonluk olarak belirleyecekler. "sivasspor şampiyon olduysa biz de olabiliriz" diyecekler. hayal olmaktan çıkacak şampiyonluk, anadolu kulüpleri için.
kimisi bu lokomotiflerin kötü yönetilmesini genel çöküş olarak nitelendiriyor, kimisi de kabuk değişimi olarak kabul ediyor. sonucu ne olursa olsun sivasspor'un şampiyonluğu çehresini değiştirecektir ligin. trabzon şampiyonluğunda da buna yakın bir değişiklik olacaktır. beşiktaş şampiyonluğunda ise, pastayı yiyen en başarısız emperyalist pek de değişiklik yaratmayacaktır. çok az şansı olan galatasay'ı ihtimal hesaplarına katmak dahi istemiyorum.
hollanda'da az alkmaar, fransa'da lyon'la bu değişime bizzat şahit olduk. belki de sıra bize geldi. umuyorum.
ne olursa olsun her taraftar için bir star barındıran futboldur. bazısı için recep çetin; bazısı için metin oktay; bazısı için volkan demirel; bazısı için de hakan şükür. çok renkliydi doksanlı yılların başında. ama artık sahaya giren spikerler yok ya tat vermiyor o yüzden.
1950'li yıllarda uefa'nın ülkemize vermiş olduğu profesyonellik lisansı ile ülkemiz kendi ligini kurmuş ve bu neden ile 1960'lı yıllarda türkiye'de ardı ardına spor kulüpleri açılmıştır.
1963 yılında bursapsor, 1964 yılında sakaryaspor, 1965 yılında eskişehirspor, 1966 yılında ise trabzonspor kurularak ligde mücadele edecek takımlar kendi kendine doğmuştur.
1950'li yıllardan 1970'li yıllara kadar türk futbolu; uluslararası turnuvalardan uzak, kendi tarihini kendi kabuğunda yazar hale gelen bir futbol olmuştur, 1954 yılında katıldığımız dünya kupası hariç tabiki.
kısacası "madem dünya futboluna yetişemiyoruz, o zaman kendi kendimize oynayalım" tarzında bir yaklaşım, dünya kupasına ve avrupa kupasına hasret bir toplumu doğurmuştur.
çaresizlikten büyük turnuvalarda türk halkı brezilyalı olmuş ve brezilya adına tezahurat yapar olmuştur.
1970'li ve 1980'li yıllarda yavaş yavaş tesisleşmenin önemini farkeden türk futbolu, bunun meyvelerini ancak 1990'lı yıllarda alacaktır.
diğer batılı ülkeler 1910, 1920, 1930'lu yıllarda tesisleşirken, türkiye uefa'nın "siz artık kendi liginizi kurun, sizi profesyonel yapıp lisansınızı verelim" dediği 1950 yılında değil de bundan 20 yıl sonra, 1970'li yıllarda tesisleşmenin önemini farkeder.
1993 yılında fransa'nın langedoc şehrinde düzenlenen akdeniz oyunları olimpiyatlarının futbol branşında genç milli futbol takımımız tesisleşmenin ilk meyveleri olur ve finalde cezayir'i yenip altın madalyaya uzanır.
ardından bu gençler yavaş yavaş a milli takıma kazandırılır ve ülkemizi tarihindeli ilk avrupa şampiyonası olan euro 96'ya götürür.
euro 96'da sıfır çeken bu gençler bu turnuvadan büyük ders çıkarmasına rağmen 1998 dünya kupasına talihsizlik nedeni ile katılamaz.
gençler bu sefer olgunlaşmış ve tecrübeleşmiştir, euro 2000'de çeyrek finalde türk bayrağını dalgalandırmışlardır ve herkesi gurulandırmışlardır.
euro 2000'den sonraki durak ise 2002 dünya kupasının oynanacağı güney kore ve japonya'dır, playy-off yolunda karşılaştırı avusturya'yı tıpkı geçmişin acısını çıkartır gibi deplasmanda 1-0, kendie evinde ise 5-0 gibi bir skor ile yenen türkiye'yi artık durdurmak imkansızdır.
2002 dünya kupasındaki azmi tüm dünya tarafından konuşulan türkiye, bu sefer 2003 yılının haziran ayında düzenlenen konfederasyon kupasında dünya kupasındaki performansını aratmaz.
o turnuvaya katılmak istemeyen almanya, farkına varmadan türkiye'ye tarih yazması için farkına varmadan türkiye'ye bir sayfa daha vermiştir, ve türkiye o sayfaya güzel şeyler yazmıştır.
2003 yılından sonra play-off talihsizlikleri nedeni ile euro 2004 ve 2006 dünya kupasına katılamayan türkiye, şeytanın bacağını euro 2008'de kırıyor ve yepyeni genç kadro ilk tarihini isviçre ve avusturya topraklarına yazıyordu.
sonuç olarak geç gelen tesisleşme türk futbolunu 20-30 yıl geride seyretmesine neden olmuştur. dünya kupası ve avrupa kupasına hasret bir 30 yıl geçirmiştir bu ülke.
artık hiç bir şey eskisi gibi değildir, türkiye de futbol piyasası içindedir. hatta ve hatta artık merkezinde sayılır.
türk futbolununun geleceği gençlerde diyerek, her sefer 10 sene sonra dünya şampiyonu olacağımızı hayal ediyoruz. 2005'te u17 dünyada yarı final oynadı, şimdi bu gençler nerede diye soran var mı? kimisi siirtspor'da oynuyor, kimi müzmin yedek kaleci. almanya'da var bir nuri şahin, 2005'ten beri sahada. şimdi nijerya'da ilk 8'e giren gençler 4 yıl sonra beşiktaş, fb, gs'de mi oynayacak sanıyorsunuz...pehh...bkz 2005'in gençleri nerelerde oynuyorlar şimdi.
yarı finalistler nerede?
2009 u17 dünya kupası'nda kolombiya'ya penaltılarla yenilerek elendik. i̇kinci defa dünya kupasına 17 yaş altı milli takımları ile katılan türkiye,...
sporstudyosu
2 ileri 2 geri gelerek bir türlü ilerleyemeyen ülke futbolum. gerçekten çok ilginç gelişmeler oluyor. 2009-2010 senesinde ankarasporun ligden düşürülmesi ki bunu sanırım kendileri de istedi. dağalan ankarasporun hoopp ankaragücü olması. ankaragücünün şampiyon olucaz parolasıyla ki 100 yıllık kulubün kendine bir amaç belirlemesi için 100 yıl beklemesi çok gariptir.ligde kalırsalar iyi. ingiltereden vassel i şimdi de geremiyi getirmeleri. anlayamadığımız dümenler var kesin.
kayserispor, önce beşiktaşla mehmet topuz için ters düşüp, kayserililer iyi ticaret yapar ya, onu fenerbahçeye ittirmesi. ondan önce gençlerbirliğinde troisi için kapışması son olarak da galatasarayla kaptanları ali turan için birbirlerine girip oyuncuyu ankaragücüne satıcak olmaları. ilhan cavcavın şike iddiaları, ilhan cavcava yapılan şike iddiası, muhtemelen yapılan yüzlerce şike, gökdenizin bahis skandalı... uzar gider, ben çıkamadım işin içinden. sonra trt 1 yorumcularının temiz bir futbol istiyoruz yalanları. milyonlar bizi izliyor ve bizde ağzımız kulaklarımızda basıyoruz yalanı. hangi sistem, hangi kurum oturmuş ki bu ülkede türk futbolundan temizlik, adalet bekliyoruz. gün gibi ortada ki en pis hale gelmiş. şimdi iddaa nın yaygınlaşması. 2. 3.lig kulüplerinin iddaa dan beklentileri, yayın ihaleleri,ki kimler doyuyor arada hiç birini bilmiyoruz. pasta dağılıyor hep bir yerlere. skandal üstüne skandal. sonuç, herkes kendi paçasının derdinde.
türk futbolunun içinde yanan sadece taraftar. taraftarlık. en fazla sömürülen, en saf haliyle ezilen ve en çok kaybeden taraftar.
siyaset ile ilişkisinin neye dayandığını çok merak ettiğim futboldur. ''ortak çıkar mı söz konusu ?'' sorusu bile çok gereksiz olacaktır sanırım. sonuç olarak siyasete alet edilen araçlarlardan biridir.
bir diğeri için;
(bkz:
dinin siyasete alet edilmesi)
bir çok insanın beklediği devrime şahit olan futbol türü. son iki sezonda sivas'ın 2 ikinciliği vardı ve bu 3 büyüklere verilen güzel bir ihtardı. bu ihtarlara rağmen yönetim becerisi ve takım ruhu sergileyememelerinden mütevellit bursaspor'un şampiyon olmasını sağladılar. bir çoğumuz "üç büyüklerden başkasını şampiyon yapmazlar, çark böyle dönüor" diye düşünüyorduk ama devrim yaşandı ve devam edecek mi, zaman gösterecek. artık anadolu kulüplerinin bir çoğu hedef olarak ilk 10'a girebilmek yerine şampiyonluğu işaret ediyor. ilk örnek eskişehirspor başkanı halil ünal'dan geldi: şampiyonluk bursa'ya yakıştı, bize yaklaştı.
(bkz:
yeşil devrim)
ayhan akman, mustafa sarp, barış özbek gibi kapasitesi sınırlı futbolcuların büyük kulüplerde forma şansı bulamadıkları gün beklenen ivmeyi yakalayacaktır.
ancak yabancı futbolcu hayranlığından vazgeçip kendi çocuklarına eğilim gösterdiği takdirde yükselişe geçebileceğini düşündüğüm ülke futbolu.en basitinden bir örnekle açıklamak gerekirse.galatasaray zamanında avrupayı domine ettiğinde kadrosunda üç tane kalite yabancı vardı.hagi,popescu ve taffarel.gerisi türk.zaten beşiktaşlı olmama rağmen kopenhang da kaldırılan o kupanın bünyemde yaratmış olduğu gururun temel nedeni buydu.kadronun yüzde doksanın türk futbolculardan oluşması.yoksa ilk onbiri tamamiylen yabancı futbolculardan oluşan bir beşiktaş şampiyonlar ligi kupasını kaldırsa ne yazar.bu biraz amerikalının eline türk bayrağını verip ayın yüzeyine diktiğinde salak gibi sevinmeye benziyor.olaya biraz daha derinlemesine inmek gerekirse.herkesin ağzında şöyle bir laf vardır.işte türkiye liginin kalitesi şöyledirde böyledir diye.lig kalitesi diye bir şey yoktur o ülkenin yaşanılabilirlik kalitesi vardır.dünya çapında bir futbolcu neden ingiltere,ispanya veya italya ya gitmek istiyorda türkiye ye gelmek istemiyor.oralarda oynanan futbol çok kaliteli olduğu için mi?elbette hayır.en genel anlamda sosyal,kültürel veya ekonomilk koşullara bağlı olarak gelişen yaşam kalitesinin yüksek olmasından dolayı.her sene türk takımları yığınla yabancı futbolcu transfer ediyor.kaçı aklımızda kalmıştır acaba veya kaç tanesi takımı sırtlayıpta kupalara abone etmiştir.şunu kabul etmek lazım.ülke olarak avrupaya oranla gelişmiş bir memleket değiliz haliylen dünya çapında yetenekli oyuncuların geleceği ilk adreste olmamız söz konusu değil.dolayısıyla bu saçma yabancı sevdasından vazgeçip kendi futbolcuna önem verceksinki gelişebilesin.
galaatasaray ve fenerbahçenin uefada sıçıp batırmasından sonra iyice diplere girmiştir.allah beşiktaş ve bursaya zeval vermesin ne diyelim...
türklerin oynadığı futbola verilen ad. çok güzeldir. hepimiz türk futbolunu sevelim. türkleri oynatalım. türkleri eleştirmeyelim.
not: galatasaray elenince deliren biri yazdı bunu. valla benim suçum yok.
bugün itibarıyla tam manasıyla;
dedelere gelmiştir...
öyle bir futbol ve futbol anlayışı olmadığı için üzerinde konuşulmayacak kadar değersiz bir mesele.