vasatizm

1 /
radiance radiance
etkisini hayatın hemen her alanında hissettiğimiz, türkiye'nin en büyük kangrenidir. bunu bir kenara not aldıktan sonra neden ve ne için olduğunu dilim döndüğünce aktarmaya çalışacağım.

vasatizm; yaşam standartlarının genel olarak orta düzey ve altına yerleştiği, toplumun ise bu durumu son derece doğru ve uygun bulduğu bir yaşam biçimini temsil eder.

vasatı norm olarak kabul etmiş toplum eğitimden sağlığa, ekonomiden teknolojiye kadar yaşam kalitesi ne kadar düşerse düşsün ortalama çıtada kaldığı sürece durumdan tatmin olabilir. gemi batarsa batsın, aynı gemide olmak önemlidir bu kişiler için. gemiyi yüzdürmeyi denemek veya geminin neden yüzdürülmediğini, kurtarılmadığını sorgulamak vasatı kabul etmiş güruh için imkansız hale gelir zamanla. sorgulayan kişiler ise vasatın dışına çıktığı için toplum tepkisiyle karşılaşabilir.

vasatizme saplanmış bir toplum için "kendini gerçekleştirme" gibi bir şey söz konusu bile olamaz. her birey elindekiyle yetinmek zorundadır. birey sınırlarını genişletmeye çalıştığı anda çevreleyen toplum lastik gibi gerilerek kişiyi artan bir şiddetle daraltmaya çalışır. böylece vasatist, kaskafa aileler baskılanmış pasif agresif çocuklar yetiştirirken bu çocuklar ise kendi idealleri ve vasat arasındaki gerilim nedeniyle yitip giderler. bir gelecek üretemeden vasatın içine sürüklenir ve bu yengeç sepetine alışmaya çalışırlar.

vasatizme maruz kalan birey emek harcayıp şansın da yardımıyla kendisini kısır döngüden kurtarabilirse kanatlanıp uçar, kurtaramazsa sürekli dünyayı suçlayan ancak hiçbir üretimi olmayan kahvehane müdavimine dönüşebilir.

öğrenilmiş çaresizlik olgusu vasatizmi gönülden benimseyenler için değildir. vasatizmi benimsemiş kişiler vasati standartları zaten son derece uyumlu biçimde karşılar. vasata maruz kalan, içten içe bunu benimsemeyen ancak tembellik veya şanssızlık neticesinde kendisini kurtaramayan kişiler ise öğrenilmiş çaresizlikle tanışır. ne vasati kitlenin ne de kendini gerçekleştirme yoluna gitmiş grubun bir parçası olamaz tam anlamıyla. kişinin içinde biriken nefret, ezilmişlik ve yetersizlik duyguları farklı kanallardan dışarı taşmaya başlar. öte yandan kişi ne kendisini geliştirebilir ne de içinde bulunduğu yengeç sepetiyle mücadele eder. yengeç sepetinin içinde kalıp diğer yengeçleri küçümsemeye çalışan bir surete bürünür. görünen o ki bu büyük bir yalnızlıktır.

bir üretim ortaya koymadan "ağbi elon musk tam bir balon, aziz sancar o kadar da şey değil" diye söylenen ve kendisini "biz dünya lideriyiz" diye tanımlayan grup sürekli vasatın üstüne çıkanları küçültme gayretine girer. dünya algısını küçültmek, birey veya grup için "dünya içinde ne kadar küçük kaldığı gerçeği" ile yüzleşmekten evladır.

vasatizmin etkisi kişilerin komşularıyla ilişkisinden internet üzerinde sergilediği personaya, kariyer hayatından siyasi tercihlerine kadar etki gösterebilir.

sonuç olarak vasatizm; toplumun aynı gemide batmaya mutlulukla razı olurken, gemiyi kurtarmaya yanaşmaması, kurtarma gayreti gösterenlere zorluk çıkarması ve gemiden atlamak isteyenlere ise engel olma çabasıdır.
8
gulhane parkindaki ceviz agaci gulhane parkindaki ceviz agaci
türkiye'nin büyük problemlerinden, bu sıkıntının bağğzı sonuçlarına şöyle değinilmiş:




twitter.com

üç kırımdan bahsedelim.

1- insankırım (soykırımdan farklı ama benzer özellikleri çok)
2- çevrekırım
3- kültürkırım

üçü de tece'ye çok şey kaybettirecek.
kültürkırım özellikle (kültürel soykırım). mesela liyakatın ölmesi, dolaylı olarak insankırım ve çevrekırıma da sebep oluyor.
2
dumrul dumrul
şu çeşit aşırı geri zekalı profiller üzerinden hüküm sürer.

twitter.com

profil atatürklü, içerisi allah'tan kuran'dan geçilmiyor. çıkmış ona buna cübbeli ahmet övüyor. cübbelinin kriptosu desen o da değil çünkü profilden görüleceği üzere herif aynı zamanda on dokuzcu. yetmiyor, aşı karşıtlığı var, chaimtrails zırvacılığı var. şifa bok püsür muhabbetleri var...

şu profil türk vasatının bazıdır. bu vasat var oldukça tayyipler, özallar, erbakanlar, cübbeliler, fethullahlar asla eksik olmayacak. işte bu, seçimle filan değiştiremeyeceğiniz bir şeydir. bu atmosfer "ona da saygı duyah buna da saygı duyah" denerek düzelmez. vasatın kafasıyla, sözde değerleriyle, genel kabullerle uzlaşarak aşılmaz.

bu ülkenin çekiçle yapılan felsefeye, çekiçle yapılan sanata, çekiçle yapılan siyasete ihtiyacı var. bu ülkenin avangarda ihtiyacı var.

ülkenin bugüne kadarki kafalarla, vasatın genel kabulleriyle, dedelerinizin boş inançlarıyla gelebileceği tek yer burasıydı, geldiğimiz yer belli, nereye gitmekte olduğumuz da belli.

twitter.com

türkiye'nin temel sorunu akp gibi bir şeyin varlığı değil. akp'yi de var eden vasatın sürekli dibe inen seviyesidir. vasatizmdir. elbette akp kendisini var eden ve besleyen şeyin bu olduğunu çok iyi bildiği için sürekli olarak vasatizmi besler. konuya dikkatle odaklanmazsanız sebep ve sonucu birbirine karıştırmaya başlarsınız. kök, yani kaynak vasatizmdir. akp sonuçtur. aynı akp kendi kökünü ısrarla beslediği için sen akp'nin sebep, vasatizmin sonuç olduğunu zannedersin ve akp'ye karşı vasatizmi kullanmaya kalkışırsın. işte içinde bulunduğumuz bataklıktan mevcut kafalarla çıkamayacak oluşumuzun sebebi de budur.

bugüne kadar hala anlamadıysan senin artık şunu anlaman gerek. 1400 yıllık bir din var. bunun 1400 yıllık bir geleneği var. 1400 yıllık bir pratiği var. insanlar (araplar) kendi dillerindeki metinleri, söylenceleri vs 1400 sene boyunca belli bir biçimde yorumlamışlar, belli bir biçimde yaşamışlar. sen 1400 yıllık bir geleneği dil oyunuyla yumuşatamazsın. ılıklı hale getiremezsin. senin yaptığın her türlü din propagandası döner ve o geleneğin sahiplerine yazar. çünkü insanlar bir kez "doğa üstü" şeylere inanmaya başladıklarında onun nerede duracağını asla kestiremezsin. çünkü rasyonaliteden kopuş genellikle kendi çığını tetikler. sen bununla oynadığın zaman ateşle oynamış oluyorsun. çocuksu fantezilerini 1400 yıllık geleneğin karşısına çıkardığında kazanan senin çocuksu fantezilerin olmaz.

ortada 1400 yıllık bir pratik var ve sonra bir grup aklı evvel türk çıkıp diyor ki "araplar bunu 1400 yıl boyunca yanlış anlamışlar, ben doğrusunu anladım. gerşek işlam bu değil." aynı arkadaşlar diyorlar ki; "kuran'da şöyle yazıyor ama allah kendini güzel ifade edememiş, aslında şunu demek istiyor." yine aynı arkadaşlar diyorlar ki "atatürk en birinci müşlümandı, 'gökten indiği zannedilen kitaplar' derken aslında öyle demek istemedi de şöyle demek istedi."

bizim vasatı işte bunlar oluşturmuşlar. toplumu bir arada tutacak bir takım değerler bulalım ama bu değerler de hem birbiriyle uyumlu olsun hem de bizim kafamızı yansıtsın. islam'ı da atatürk'ü de habire öne sürmeleri ama aynı zamanda "düzeltip durmaları"nın sebebi bu.

aynı insanlar sonra dönüp bu hayali değerlere saygı bekliyorlar. buradaki "hayali"yi benim inanmadığım anlamında kullanmıyorum. (inanmıyorum ama buradaki anlam o değil) buradaki "hayali"nin anlamı bunların kafamıza kakıp durduğu şeyleri bunların kendisinin uyduruyor olması.

bunlar her şeyi kendi dar kafalarına göre sözde düzeltirlerken en stratejik mevzuların bile altını boşaltabiliyorlar. türkiye'de laikliğin altını kim boşalttı? her doğan çocuğun nüfus cüzdanına islam yazan kim? zorunlu din derslerini kim koydu? imam hatipleri kim açtı? miting meydanlarında kuran sallamaya başlayan kimdi? evrim teorisiyle kim kavga etmeye başladı ilk? akp mi?

türkiye'de birilerinin hala çok süper bir fikirmiş gibi uygulamaya çalıştıkları "gerşek işlam bu değil" taktiği bir halta yarasaydı şimdiye kadar çoktan yaramış olurdu. devletin 80 senelik politikası bu lan. bu kafanın beslediği tek şey işte bugün her yanı kanser gibi kaplayan tarikat ve cemaatler.

devlet diye bir şey olacaksa laiklik de olmak zorunda. hem de eğilip bükülmeden, sulandırılmadan, dimdik bir laiklik olmak zorunda. bu olmadığında seni bacağından tutup aşağı çekmeye her an hazır olan arkaik kafalar hızla yayılırlar. abd kadar, ingiltere kadar, almanya kadar güçlü bir devlet de olsan bundan kurtulamazsın.

çünkü devlet gayet teknik bir organizasyon biçimidir. devlet bir şeye inanmaz. devletler kendi kurumları aracılığıyla somut durumları analiz edip buna uygun bir stratejik pozisyon alırlar. evanjelistler gibi abidik gubidik tarikatların apokaliptik savaş fantezileri devlete bulaştırılırsa neler olabileceğini de geçmişte birçok kez gördük değil mi? güncel örnek: bu dünyanın gerçeği ekonomik olarak baskın güçler karşısında kendi paranı cazip hale getirmekse devlet "vay efendim diğnimiz fayizi yasaklamış" diyemez. derse batar. devlet vatandaşlarını dinine göre sınıflandıramaz. bunu yaptığı zaman kendi toplumunu kendi eliyle bölmüş olur. türkiye'de din, toplumu birleştiren bir unsur mu yoksa ayrıştıran bir unsur mu? iki dakika şu ülkenin haline bak ve bir düşün. ölmezsin.

bakın toplumun ezici çoğunluğu aynı dini bir kimlik olarak benimsemiş olduğu halde din birleştirici değil ayrıştırıcı bir rol oynuyor. çünkü dinlerin işlevi budur. tarihte aksi bir örnek yok. büyük britanya gibi hayvani derecede kuvvetli bir devlet geleneği olan bir ülke bile katolik - protestan geyiğiyle bölünüyor mu bölünmüyor mu?

burada bir tercih durumu söz konusu değil. sen bu gerçeği net biçimde kavramazsan bu ülkenin bataklıktan çıkabilmesi için elinden gelen hiçbir şey olmayacak. bu ülke bir şeyden kurtulacaksa öncelikle toplumsal vasatın sürekli dibe doğru seyreden şu algısından kurtulması gerek. o algıyla uzlaşarak, o algıyı besleyerek, o algıdan medet umarak kenarına geldiğimiz şu uçuruma şöyle bir bak artık.

bir bak artık. yeter kardeşim.
4
gulhane parkindaki ceviz agaci gulhane parkindaki ceviz agaci
"erdoğan'ın doktorları hedef alan konuşmasının ardından a haber programcısı cemil barlas, "zaten dsö protokollerini harfiyen uygulamak için doktor olmaya da gerek yok… hasta bakıcı yapar…" dedi."

"akp genel başkanı ve cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan, 8 mart dünya kadınlar günü'nde düzenlenen etkinlikte yaptığı konuşmada, tartışılmaya devam ediliyor.

erdoğan, konuşmasında hekimleri eleştirerek "varsın gidiyorlarsa gitsinler, bizler de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı buralarda istihdam eder buralarda yola devam ederiz" ifadelerini kullandı."

www.gercekgundem.com

"sabah gazetesinin başyazarı mehmet barlas'ın oğlu ve a haber programcısı olan cemil barlas, sosyal medya hesabından hekimlere yönelik tepki çeken bir paylaşımda bulundu.

cemil barlas, "doktorlar gidiyormuş gitsinler... zaten dsö protokollerini harfiyen uygulamak için doktora olmaya da gerek yok… hasta bakıcı yapar…" dedi.

barlas'ın paylaşımına çok sayıda tepki geldi.

tepkilerin üzerine cemil barlas "bu twiti üstüne alınıp cevap veren doktorlar sadece satılmış değil aynı zamanda geri zekalı da.." paylaşımında bulundu."

***




twitter.com
2
acarabi acarabi
bilhassa ve özellikle yaklaşık 20 yıldır ülkenin kılcal damarlarına kadar yayılan ve kifayetsiz sahtekarları beslemek için oldukça iş gören vasat akımın adı.
hasta muayene etmek için doktora gerek yok diyebilecek kadar karakter ve şahsiyet yoksunu yalama medya şeysi de bu akımın öncülerindendir.
(bkz: cemil barlas)
son of the sea son of the sea
cehaletin prim yaptığı türkiye'nin ana akımı. bugünkü vasat insanlar uzaydan inmediler. bilen adamın sesini keser, cahil insanlara yüz verip kanaat önderi yaparsan olacağı bu. adam gibi sanat üretmeyen, bilim üretmeyen, spor yapmayan, sadece akşama ne yiyeceğiz diye düşünüp yarın akşam ne yiyeceğini düşünmeyen bir toplumun kaçınılmaz sonudur bu vasatizm.

akıl ve mantığa yaklaşılmadığı sürece bugün ahmet gider yarın osman gelir osman gider hüseyin gelir. o yüzden çare kendinsin arkadaşım, çare bizzat senin içinde, senin eğitiminde. benden önce birisi daha yazmış bu kafayla gittiğin sürece bu ülkenin başından konuşmasını bilmeyen, üçkağıtçı politikacılar ve tarikat liderleri eksik olmaz. sadece politikacı da değil aslında bu ülkeyi yansıtan vasat örnekler şunlar; yıldız tilbe, ibrahim tatlıses, hülya avşar, bülent ersoy, tanju çolak, küçük emrah vs. vs.
utku2014 utku2014
nüfusun ha bire artmasıyla doğru orantılı olaraktan paralel giden bir gerçeklik gibi durmakta gördüğüm ve anladığım kadarıyla bu vasatizm
1 /