yönetmenin my blueberry nights ve in the mood for love filmlerinin minik bir karşılaştırması:
wong kar wainin
my blueberry nights filmi, yönetmenin aynı zamanda ilk ingilizce filmi. baş rollerinde de hiçbir uzak doğulu oyuncu barındırmıyor. tamamen batılı bir film ortaya çıkarıyor. batıya bir uzak doğulunun gözlüklerinden bakma fırsatı veriyor bize.
in the mood for loveda aynı gözlükler kendi yaşadığı toplum içinden bir aşk masalını anlatıyordu.
mbm bölümlerden oluşan bir hikayeye sahip. tren metaforuyla
norah jonesun konuk olduğu birer durak olarak görüyoruz diğer yaşantıları. trenler yalnızca norah jonesa has bir metafor olarak kullanılmamış filmde. bütün karakterler yaşam yolculuklarında bir diğer karakterin durağında duraklıyorlar. hangi durağın bir son olacağı ise belirsiz.
ın the mood for loveda olduğu gibi yine yoğun bir renk kullanımı hakim mbna. canlı ve dolgun tonlar karşılıyor bizleri. her atmosfer içerisinde wkwnin renklerini barındırıyor. wkw iç mekanlarda geçen bir filme imza atmış. ıtmfl ve mbnın ortak noktalarından biri de bu. dış ve geniş mekanlardan ziyade dar ve iç mekanlar tercih edilmiş. lensler oyuncuları dar bir açıyla alıyorlar ve yalnızca onlara odaklanıyoruz. görüntü yönetmenliği yine oldukça başarılı. wkwnin görselliği tartışmasız çok başarılı. son filminde
christopher doyle yerine
darius khondjiyle çalışmış. ancak çizgisinden kopmamış olduğunu görüyoruz yönetmenin. bu da kimsenin vazgeçilmez olmadığına ufak bir örnek.
ıtmfldan hikaye olarak farklılık gösteriyor my blueberry nights. tek bir öykü yerine bir çok öyküye yer vermesinin yanında bu kez aşıkları buluşturuyor wkw. pek aşık sayılmazlar aslında. birbirinden hoşlanan iki insanın bir araya gelmesi olarak bakabiliriz. ıtmflda imkansız bir aşkı sürdüren iki büyük aşığın kavuşamamasını izlemiştik. belki de mbn batıya dönük bir hikaye olduğu için bir birleşmeyle noktalanmıştır. film de zaten bir tür arayış üzerine kurulmuş. bu noktada o buluşma biraz umudu çağrıştırıyor. yönetmen filmi ufak dokunuşlarla bir yol filmine dönüştürebilirdi. onun yerine iç dünyada geçen bir yol filmi izliyoruz. ruhlar ve duygular arası bir yolculuk. ancak bu kadar yoğun yaşatıp yaşatmadığı tartışılabilir elbette.
mbnda jeremy (`jude law) karakteri dışında yoğun bir dişilik hakim. oyuncuların `rachel weisz
natalie portman` ve norah jones olması da bu noktayı ayyuka çıkarıyor. rachel weisz ve noraj jonesun, arnienin ölümünden sonraki sohbetinde yönetmenin açıları iki oyuncuyu bir anlamda wkwnin kadınları gibi algılamama yol açtı. natalie portman daha erkeksi bir rolde ilerliyor. norah jones yine hikayeyi taşıyan, kendi özgürlüğünü eline almış bir kadın. herhangi bir noktaya bağlılığı yok. erkek karakterlerden arnie kendinden vazgeçmiş bir karakter. jeremy de norah jonesa platonik bir aşk besliyor. karar mekanizmaları bir anlamda kadınlar olmuş. kadın ruhuna daha fazla dokunan bir öykü var karşımızda. ıtmflda `tony leung` sağlam bir erkek karakterdi.
mbnın çekim olarak ıtmfla benzerlikleri çok. ağır ve müzik eşliğinde planlar yine mevcut. mbnın bir noktasında ıtmflın tema müziği çalıyor. bu da yönetmenin filme imzası. bir çok yorumda filmin ıtmflı aşamadığı düşünceleriyle karşılaştım. kendi fikrim mbnın ıtmfl kadar vurucu bir öyküye sahip olmadığı yönünde. mbn, filmdeki pasta kadar yumuşak ve tatlı bir film. akılda kalır bir görsellik sunduğunu düşünüyorum.