ben yalnız kalmaktan korkan biriydim. sırf bunun için olmazlarımı yutmuşluğum çoktu.
son bir kaç yıldır ise kendimde şunu fark ettim; mükemmel bir yalnızlığa hasretim.
eş dost akraba tutkunu değildim. aileciydik ama nedir beni uzaklaştıran bilmiyorum, onlarda biraz itiyor beni. geleceğimde ise gördüğüm tek başına bir adam. belki bu şehirde değil, hatta bu ülkede bile değil. ben yalnızlığı iyi yönetiyorum.
yine herkesin bütün sene spotify'da ne dinlediğini öğreneceğimiz döneme girdik. hayırlı olsun.
plus n'olur şu metroların merdivenlerini yapın. spor yapmıyorum diye evren mi ayarlıyor bunu. popom dikleşti yemin ederim merdiven çıkmaktan. ama bittim ben.
bu iki senedir kolpaçino tayfun'un bizim de bir gün çiçeklerimiz açacak be sabri abi modundaydım kiii bugün güzel bir haber aldım. baya mutlu oldum. bakalım başka çiçeklerimiz de açacak mı. neyse sahnemiz şu tam olarak.
her işi almaman gerekiyor, herkesle arkadaş olmaman gerekiyor, her kadın/erkek ile olmaman gerekiyor. her işi oldurmaman gerekiyor.
çünkü hayatta her şey sınırlı. zamanın, enerjin. israf etmemen, çaldırmaman ve biriktirmen gerekiyor. bu insan, zaman, fırsat, umut... aklına ne gelirse. hepsi belirli sınırlar içerisinde olmalı. sınırlar genişletilir, daraltılır. ama asla aşılmamalı.
benim genel sorunum yokluk. arkadaşım yok demek yanlış. fiziksel olarak etrafımda arkadaşım yok. o yüzden sürekli arkadaşlarımı arıyorum, saatlerce telefonda konuşuyorum. bu bana genel bir depresiflik veriyor ama etrafımda benim çabalarımı küçümseyen, üzerimde tahakküm kurmaya çalışan, kendi sanrılarını korumak için bana bok atan saçma sapan tipler yok. onlar olsa mesela daha rahat hissedeceğim ama emek harcamayacağım. bir de çabalarım başka insanların ölçeğinde saçma gelebilir. ama çabadır en nihayetinde. ve a noktasından b noktasına gitmeye çalışırken bir şeyler de kazanıyorum. bu yolculuğumun en iyi bitiş senaryosunda kazanmış olacağım paralara şimdiden sahip, beraber olabileceğim kadınlarla şimdiden beraber olan ve olabilen winner insanlar var. hatta öyle insanlarla arkadaş da oldum. ama o winner insanlardan bazıları mesela benim emekleri küçümsedi. bazıları geri çekmek de istedi. bazılarına garip bir şekilde kandım da.
bu toxic arkadaşlarım üniversite arkadaşlarım bu arada. açık açık yazayım. bir tanesinin babasının şirketi vardı. işte 3 4 tane jcb, iş makinası, birkaç tane kamyon. tarım orman müdürlüğü için yangın havuzları, ufak tefek binalar, dağ yollar vs yapıyorlar. sülalecek çalışıyorlar. allah daha fazla versin. şimdi bu arkadaşın kumar oynamaması, alkol almaması, liseyi bitirmesi bile yeterli. ama adam inşaat mühendisliği okumaya geliyor. 2 sene boyunca sadece ama sadece evinde online oyun oynadı. kendimizi geliştirelim şöyle yapalım böyle yapalım muhabbeti yapardık, adam ertesi gün uyanmazdı. üşenirdi. yetmez benim çalışmalarımı deşerdi. onu öyle yaptın neye yaradı, onu yaparken şunu şunu da yaptın mı, şöyle mi böyle mi. lan amcık, sen götünü kaldırıp bir şey yapmıyorsun bana engel olma bari.
ama bu arada adam zaten zengin mq. benim 35 yaşıma kadar biriktirip sahip olabileceğim her şeye sahip. dediğim gibi sadece kumar oynamayacak, alkol almayacak. şimdi ben bu adamla beraber sabahlara kadar oyun oynasaydım göte gelirdim. ha yalan yok üniversitedeyken ben de onun dertlerini küçümserdim. çalışmaya başlayınca anladım ama çok da büyütülecek dertler değil. çünkü paranın kontrolü ile çözülebilecek mevzulardı onun ki. yani şantiyede bizi de işçiler siklemiyordu. önce öğrendik sonra öğrettik. sıkıntı yok. aşılamayacak mevzular değildi. ama benim hala kol gibi, buz gibi dertlerim var.
başka bir arkadaşım durumu daha ilginç. bu arkadaşım doğuştan winner. 185 190 boylarında yeşil gözlü fit hafif sarışın. halı sahada kendini ronaldo sanan, harbiden iyi oynayan biri. beraber discoya giderdik karşı masadan kızlar tanışmaya çocuğun yanına gelirdi. tamam kızlar adriana lima sayılmaz ama on üzerinden altılık kızlardı. fena değillerdi. ortalama bir erkeğin bakıp evlensek mutlu olurduk belki dediği kızlar patır patır tanışmak için geliyordu barda. neyse, bu arkadaşın babası bedensel engelli. o yüzden belediye meyve suyu standı yeri verdi babasına. ama bizim bu arkadaş çalışıyordu. kendisi üniversiteyi çalışmak için bırakmak zorunda kaldı gibi oldu. pandemi dönemi istese biterdi okul. para var, sınavları birilerine yaptırır bitirirdi. en olmadı ben milletin yerine bazı sınavları yaptım. buna da dedim abi hadi senin sınavını da yapayım dedim, arkadaş sınava girmek yerine uyumayı tercih etti. ama sonuç olarak şuanda 2 kardeşini okuttu, 3 tane arabaları, 2 evleri var. hatta kardeşi kadın doğum doktoru oldu, benim bir gecelik nöbet paramı siz 2 3 meyve suyu satarak kazanıyorsunuz diye tribe giriyordu en son. neyse allah daha fazlasını versin. ama noldu, ben kendime plan program yaparken annesiyle beraber bak bakalım ajandana müsait misin diye benimle dalga geçiyorlardı.
senin ne olduğunun bir önemi yok. ne kazandığının bir önemi yok. bana engel mi oluyorsun yardımcı mı oluyorsun. tek önemli olan şey bu. yardımcı olmak zorunda değilsin. ama engel olursan hayatımda yerin yok. ha kaos anında yanımda olmuş götümü kurtarmışsındır, aptal aptal hareketlerine sabrederim. ama işte bazı insanlar sabrı eziklik olarak algılıyor.
sonuç olarak ikisiyle de görüşmüyorum. çok da sikimde değiller. umrumda da değiller.
ama asıl anlatmak istediğim mevzu bu değil. 2 tane daha arkadaşım var.
bu arkadaşım çocukluktan beri arkadaşım. severim kendisini. o da herkesle anlaşır. herkesle arası iyidir. ama herkesin kahrını çekmek gibi kötü bir alışkanlığı var. mesela pandemiden sonra ilk defa içmeye bunun arkadaşlarıyla beraber gittik. yanındaki bir arkadaşı rezillik çıkardı. sağa sola tükürdü. taksi ziline bastı kaçtı. hamburgerciye oturduk yan masadaki artık yemekleri yedi ve kustu. anasını sikti ortalığın. ben bu arkadaşla bir daha muhatap olmam dedim. kendisi hala elemanın kahrını çekiyor mesela. her içtiklerinde de rezillik çıkarmaya devam ediyor
neyse, bu arkadaş ilişkilerinde de böyle. kız arkadaşı konya'da okuyordu, bu arkadaş istanbulda. 2 haftada 1 konyaya gelirdi. araba kiralar, kızla kızın arkadaşlarıyla takılırdı falan. kız için giyinirdi. normalde yaşadığımız taşrada da kızı evinden arabayla alır arabayla bırakırdı. sonra sevgilisi terketti. büyük yıkım oldu. adam 2 sene pijamayla dolaştı. zaten pandemideydik de, yine de insan üstüne başına bişi alır. yok aga. adamın iki sene sonra yeni manitası oldu, ondan sonra kendine mont aldı kıyafet aldı. kendine bakmaya başladı. bu manitasına da aynı şekilde davranıyor. ama bu biraz daha kadir kıymet bilen biriydi. ama ben bu kadar emeğe karşıyım. ben maksimum duş alıyorum, dişlerimi fırçalıyorum ve sakal traşı oluyorum amq ahahahahha. ben de mağara adamına bağlıyorum ama ilişki başlayıp devam etsin diye kendimi yırtmam.
düşünün, ilişkinin başında adam dünyanın her türlü nimetini ayaklarının altına seriyor. seni değil, ona sağladığın imkanları seviyor. hayatının sonuna kadar o imkanları sağlamaya devam edebilecek misin? ya da ona aynı imkanları ya da daha iyi imkanları sağlayan biri gelirse, seni bırakır mı? bunları bilemezsin.
ben muhtemelen kötü bir örneğim. bu sene güzel bir iş buldum. parası güzeldi. ben de fakbadi ile tatile gidiceğiz diye para biriktirdim. sonra fakbadi ile tartıştık, ben de o parayla gittim saat aldım. sikim sağolsun. sigarayı bıraktığımda da, o parayla eski sevgilimle tatile gideriz diye para biriktirmiştim. ayrıldık ben de gittim kamp malzemesi aldım. o zaman total 1k falandı. 3 aylık kyk paramdı. şimdi 15k olmuş aynı kalitedeki eşyalar. hatırlamak istemeyeceğim bir tatile çıkmaktansa, hayatımın en güzel anlarını yaşamama fırsat veren bir şey oldu. vicdanım rahat.
diyelim biriyle tanıştım, ilk buluşma pastane ya da starbucks. gayet makul ve sıkıcı. yok özenilmemiş ilk buluşma yok manzarası kötü şöyle böyle. ya kızım benimle sikişcen manzarayla değil. birine starbuckstan kahve ve pasta ısmarlasam kimseye bir şey olmaz. ama daha bismillah ilk buluşmada inanılmaz lüks bir yere götürürsen ne yolun sonunu ne ayın sonunu göremezsin. büyük konuşmayayım ama bir kadının şöförlüğünü de yapmam mesela. yapma şansım varsa da yapmam. çünkü niye yapayım? bir de benim de bir hayatım var. dinleneceğim ya da kendimi geliştireceğim zamanı niye sana şöförlük yaparak geçireyim ki?
asıl konu ise benim yakın bir kız arkadaşım. baya mevzunun diğer tarafı. bu güzel arkadaşım benim liseden arkadaşım, kendisi vizyonsuz bir köpek. uluslar arası ilişkiler kazandığında hayırdır rus karı satacağız ahahahahha diye espiri yapan, sikli bayan diye niteleyeceğimiz bir kardeşimiz. hatta bir eski sevgilisi, sen bizim ailemize uygun değilsin diye terketmişti. o da hayırdır beni baban mı sikecek mq demişti arkasından.
neyse, bu arkadaşın ailesinin maddi durumu iyi. baya ailesi abisine ve arkadaşıma dükkan açacak paraları var. evleri var. kız da aslında çalışmak zorunda değil. bir sene kpss çalıştı. doğuda saçma sapan bir memurluk kazandı gitmedi. abisinin medikal dükkanında çalıştı. ilk başta kendisine yediremedi ama sonra alıştı, üstüne iş bağladı. huzur evine toplu şekilde hasta bezi sattı. cirolarını arttırdı vs. abisinin ortağıyla arası bozulunca dükkandaki paylarını sattılar, abisi başka dükkan açtı kendisi de ilaç mümessilliği teklifi aldı. yani toparlarsak 1 sene kpss, 1 sene dükkan, son 1 sene de ilaç mümessilliği yapıyor. ben mezun olup kocaeli'de çalışırken bana paraya bu kadar mı muhtaçtın diyen vizyonsuz bir köpek. alanyalı işte ne bekliyon. neyse. bu arkadaş mümessilken anasından emdiği süt burnundan geldi. aslında o kadar da zor olmayan bir iş ama abisinin dükkanındaki gibi gevşek gevşek hareket edemiyor.
bu arkadaşımın son 3 sevgilisi de bizim lisedendi. ikisiyle de yakın arkadaştım. muhabbettim vardı. sokakta denk gelsek çay kahve içelim der içmeyiz. samimiyet seviyemiz bu. ilk sevgilisi 3 üniversite bırakmış, işsiz güçsüz, madde kullanan bir arkadaşımızdı. bu ilişki esnasında abisinin yanında çalışıyordu. çocuğun çalışmaması falan batardı bu arkadaşa. bu elemanla bir şekilde ayrıldılar ama ayrıntıları pek anlatmadı. ben de pek deşmedim.(sözlükteki halimin aksine gerçek hayatta medeniyetsiz bir dağ ayısı değilim. insanların üzerine pek gitmem. üstün körü sorarım. anlatmak isterlerse anlatırlar. anlatmazlarsa üstelemem)
bir sonraki sevgilisi bizim liseden yine. diyetisyen ama dükkan kirası zor çıkıyor. sabah geç kalkıyor depresif bir arkadaşımız. ailesinin maddi durumu iyi. çalışması gerekmeyecek kadar iyi. ama bu seferki sevgilisinde bir denyoluk var. çıkmadan önce bunlar yakın arkadaş olmuşlardı. sevgili olmadan önce arkadaşın abisiyle iyilerdi. hep beraber gezerlerdi falan. ilişki başlayınca eleman kızdan uzaklaşmaya başladı. beraber gittikleri yerlere gitmemeye başladılar. en son ayrıldılar.
sonra bu son sevgilisiyle çıkmaya başladı. gene alanyalı. zengin. gene bizim liseden. elemanın eczanesi var. kendisi eczacı. kızın elini soğuk sudan sıcak suya sokmadı 1 sene boyunca. kız ben yorgunum deyince masaj ayarlıyor. hediyeleri, güzel ortamları saymıyorum. çocuğun arkadaş ortamına eklemleniyor ve normal kendi arkadaşlarından uzaklaşıyor. arkadaş ortamı yine alanyalı zengin doktor, eczacı, hemşire, mühendislerden oluşan 3 tane çift. 6 kişi. dördüncü çift de bunlar. ortam böyle ışıl ışıl parlıyor. herkes onaylıyor. eleman işinde gücünde, bizim kızın üzerine titriyor falan. neyse.
eleman bedelli askerliğe gitti, aradan 1 hafta geçmeden ben acaba gerçekten bu çocuğu mu seviyorum yoksa bana hissettirdiklerini mi. mesela 1 ay sonra öpüşürken ben istediğim için mi öpücem yoksa o istediği için mi öpücem falan diye ciddi ciddi sorguluyordu kendisini.
dedim moruk arkadaşlık kapsamında senin bokunu temizlemek de giriyor. şuan toplumsal normlara göre kötü bir durum ama sen önce geliyorsun. ciddiysen bu konuda, önce onun arkadaş çevresinden ufak ufak kurtulman gerekiyor. askerdeyken kesinlikle terketme. çok büyük orospu damgası yersin yapma. ve eleman ölümcül hatalar yapmış. yürümemesi gereken bir ilişkiyi yürütmüş. senin bu sorgulamayı ilişkinin üçüncü ayında yapman gerekiyordu.
dedim.
ama daha önce bu ilişkiden bir cacık olmaz aga diyip kötü olduğum çok arkadaşım oldu. işler o şekilde ilerlemiyor.
first date için, bir kızı evinden arabamla alma şansım varsa da almam. abi değeceğine inanıyorsa kendi gelir. ama kafası karışıksa, emin değilse, olsa da olur olmasa da olur kafasındaysa; sen almaya gidersen gelir. yine siktiri boktan starbucksa herkes gelmek istemez. ama pahalı, lüks bir mekanda akşam yemeği çoğu kadını cezbeder. ama cazibe senin değil, orada akşam yemeği yemektir. ona benzer imkanlar sağlayacak başkasıyla da yiyebilir. mesele seni seveni ayırt etmek. sevgi harbiden emek. küçük emeklerin bir araya gelişi.
i̇stediğim an uyumayı özledim…
uyumaktan vicdan azabı çekmemeyi özledim…
ödevlerin dağ gibi yığılmasından yoruldum… yap yap bitmiyor…
seçtiğim hayaller hep beni zorlamak zorunda mı? neyse bu bir süreç ve geçecek diye düşünmekten başka çarem yok:/
iç güveysi kemal in iç güveysi damadının kaçıncı nesil ensest olduğu beni ilgilendirmiyor. iç güveysi kemal in iç güveysi damadının kaçıncı nesil ensest olduğu kimseyi ilgilendirmiyor.
lakin iç güveysi kemal in iç güveysi damadına benim soyumun adını verip benden çalması beni ilgilendirir.
bugün belediye otobüsüyle bir yerden bir yere gitmem gerekti. neyse uygulama falan indirdim belediyenin. uygulama bana diyor ki, 9 numaralı perondan 38 numaralı otobüse binmelisin. arıyorum 9 numaralı peron yok. soruyorum bilen yok. sonra döndüm ve kendime dedim ki, bona fide, bebeğim, şans yüzüne güldü. bir duvar falan bir şeyler ara şuralarda ve durmadan duvara doğru koş. orada seni buharı tüten bir tren karşılayacak. hogwarts ekspresinin düdüğü bu kez de senin için çalacak. artık bu dünyadan gidiyorsun. atom fiziğine de, bu dünyanın saçmalıklarına da lanet olsun. arkana bile bakma dedim. sonra oradan bir dayı seslendi "9 numaralı peron şu arka tarafta" diye. i̇şte o anki sükut-u hayalimi tahmin bile edemezsiniz.