nam-ı diğer software..belli bir görevi yerine getirebilmesi için bilgisayara yüklenen ya da daha önceden içine yerleştirilmiş programların tümü..başrollerinde windows serisini görebiliriz..
yazılım
itü lablarında çalıştır komutuna yazıldığı takdirde birçok programın setup'larının yüklü olduğu server'a girilmesini sağlar...//yazilim

#520964 ·
· 101
ileride 8. sanat olarak adlandırılacak.

#2222054 ·
· 102
kendisi de bir tür yazılım olan veri yığını bu sözlük ortamında hakkında yalnızca 5 adet giri bulunan şey.
insanların bunun değerini anlamayacağı belliydi zaten.
insanların bunun değerini anlamayacağı belliydi zaten.

#2782227 ·
· 117
"hatasız kul bug sız kod olmaz" demişler. (kim demiş? ben.) böyle bir lafı ağzına pelesenk etmiş bir sektördür yazılım sektörü.
düşünün hele beyaz eşya üreticilerinin orada burada "sağlam buzdolabı olmaz." dediklerini... satarken garanti belgesi yerine "bozulmalardan kaynaklanan zararları karşılamıyoruz." yazan belgeler imzalattıklarını... her gün "şu parçada sorun tespit ettik ama hemen yenisini yaptık. isterseniz gelip değiştirelim?" diye telefon ettiklerini... üstüne üstlük eskimiş çamaşır makinenizi birisine verdiğinizde "lisansa göre bu ürünü yalnızca siz kullanabilirsiniz." diye bik bik ettiklerini... sonra tüm bunlara isyan eden birilerinin adam gibi ürün desteği vermek yerine çıkıp "biz bedavaya veriyoruz, şeması da içinde!" dediğini...
hâlâ neden ve nasıl katlanıyoruz bu şamataya anlamış değilim. du bakalım.
düşünün hele beyaz eşya üreticilerinin orada burada "sağlam buzdolabı olmaz." dediklerini... satarken garanti belgesi yerine "bozulmalardan kaynaklanan zararları karşılamıyoruz." yazan belgeler imzalattıklarını... her gün "şu parçada sorun tespit ettik ama hemen yenisini yaptık. isterseniz gelip değiştirelim?" diye telefon ettiklerini... üstüne üstlük eskimiş çamaşır makinenizi birisine verdiğinizde "lisansa göre bu ürünü yalnızca siz kullanabilirsiniz." diye bik bik ettiklerini... sonra tüm bunlara isyan eden birilerinin adam gibi ürün desteği vermek yerine çıkıp "biz bedavaya veriyoruz, şeması da içinde!" dediğini...
hâlâ neden ve nasıl katlanıyoruz bu şamataya anlamış değilim. du bakalım.

#2782267 ·
· 103
yazılım sektörü dışında "olduğu gibi", "hiçbir garantisi olmadan" ("as is", "no warranty implied") şeklinde ürün satmanın serbest olduğu başka hangi sektörler var araştırmak lazım.
yine de hak veriyorum zavallı yazılımcılara. çamaşır makinesi dediğimiz alet ne kadar karmaşık olursa olsun son kullanıcı ile olan etkileşimi iyi tanımlanmış ve çok basit bir arabirim üzerinden olur. kapak açılır, deterjan konur, düğmesine basılır, çamaşırlar çıkar. burada bile çamaşır makinesinin bütün kirleri çıkaracağı garantisi yoktur mesela. öte taraftan çamaşır makinenizin yanlış deterjan kullanımında nükleer bir füzyon sonucu patlamayacağı da herhalde aksi söylenmediği sürece beraberinde gelen bir garantidir.
yazılım sektörü ise sadece insanlığın ürettiği en karmaşık ürünleri içermiyor aynı zamanda ürünlerinin son kullanıcı ile olan etkileşimi de gayet karışık. microsoft word'ün garanti etmeyi deneyebileceği davranışları yani bir kullanıcının o koca paketi kullanırken yapabileceği davranışları düşünürseniz olası bir garanti kağıdının kaç fasikül tutması gerektiğini tahmin edebilirsiniz.
yine de en azından kullandığım programlarda "bu program harddiskinize format atmaz, tertemiz hâle getirmez." gibisinden tek bir garanti olsun isterdim.
yine de hak veriyorum zavallı yazılımcılara. çamaşır makinesi dediğimiz alet ne kadar karmaşık olursa olsun son kullanıcı ile olan etkileşimi iyi tanımlanmış ve çok basit bir arabirim üzerinden olur. kapak açılır, deterjan konur, düğmesine basılır, çamaşırlar çıkar. burada bile çamaşır makinesinin bütün kirleri çıkaracağı garantisi yoktur mesela. öte taraftan çamaşır makinenizin yanlış deterjan kullanımında nükleer bir füzyon sonucu patlamayacağı da herhalde aksi söylenmediği sürece beraberinde gelen bir garantidir.
yazılım sektörü ise sadece insanlığın ürettiği en karmaşık ürünleri içermiyor aynı zamanda ürünlerinin son kullanıcı ile olan etkileşimi de gayet karışık. microsoft word'ün garanti etmeyi deneyebileceği davranışları yani bir kullanıcının o koca paketi kullanırken yapabileceği davranışları düşünürseniz olası bir garanti kağıdının kaç fasikül tutması gerektiğini tahmin edebilirsiniz.
yine de en azından kullandığım programlarda "bu program harddiskinize format atmaz, tertemiz hâle getirmez." gibisinden tek bir garanti olsun isterdim.

#2782293 ·
· 103
pis yüzünü yalnızca bizim gibi sıradan tüketiciler görür bu sektörün. haydi bakalım ariane 5'in fırlatma denetim yazılımlarını programlayan şirket alet kalkıştan on saniye sonra düşünce "eheh, bug varmış, update hemen çıktı ama!" desin görelim.
yok efendim, kimse kimseyi kandırmasın. dünyanın en karışık ürünleri olmadıkları gibi, en ucuz ürünleri de değildir yazılımlar. yapılan sadece, kötü programlama alışkanlıklarının, etiksiz, geleneksiz bir mühendisliğin cezasını bilinçsiz tüketiciye çektirmektir.
bir düşünün devletlerin güvenlik meselelerinde, insan canının tehlikede olduğu durumlarda ve pahalı projelerde neden eiffel gibi, ada gibi "amaan, çok zahmetli!" diller kullanılıyor (
ada (programming language) - wikipedia, the free encyclopedia
ada is a structured, statically typed, imperative, wide-spectrum, and object-oriented high-level computer programming language, extended from pasca...
wikipedia
). çünkü aklı başında herkes çalışan, ama her zaman çalışan program yazmanın kolay bir şey olmadığını biliyor. oysa zahmetli yazılım tekniklerini kullanacak adam yetiştirmek ve çalıştırmak kolay değil. e zaten her yer programcı dolu. tüketici de ne olup bittiğinin farkında değil. yarım ürün kakalamak da caiz oluyor bu durumda.
yine bir benzetmeyle bitireyim yazımı; şimdi yetişen bilgisayar mühendislerinin yazılım üretmesi, inşaat ustasının apartman planlaması gibidir. istisnalar, ancak hedef kitle sıradan tüketici olmadığında zuhur eder.
yok efendim, kimse kimseyi kandırmasın. dünyanın en karışık ürünleri olmadıkları gibi, en ucuz ürünleri de değildir yazılımlar. yapılan sadece, kötü programlama alışkanlıklarının, etiksiz, geleneksiz bir mühendisliğin cezasını bilinçsiz tüketiciye çektirmektir.
bir düşünün devletlerin güvenlik meselelerinde, insan canının tehlikede olduğu durumlarda ve pahalı projelerde neden eiffel gibi, ada gibi "amaan, çok zahmetli!" diller kullanılıyor (

yine bir benzetmeyle bitireyim yazımı; şimdi yetişen bilgisayar mühendislerinin yazılım üretmesi, inşaat ustasının apartman planlaması gibidir. istisnalar, ancak hedef kitle sıradan tüketici olmadığında zuhur eder.

#2782338 ·
· 103
önce yazılımın insanlığın en karmaşık ürünler çıkartan sektörlerinden birisi olmadığı yanlışını düzeltelim. wikipedia'daki program karmaşıklığı ile ilgili bir makaleden alıntıladığım aşağıdaki paragrafa bakalım*:
"a similar study was later made of debian gnu/linux version 2.2 (also known as "potato"); this version of gnu/linux was originally released in august 2000. this study found that debian gnu/linux 2.2 included over 55 million sloc, and if developed in a conventional proprietary way would have required 14,005 person-years and cost $1.9 billion usd to develop. later runs of the tools used report that the following release of debian had 104 million sloc, and as of year 2005, the newest release is going to include over 213 million sloc."
kısaca, 2000 yılında piyasaya sürülen debian 2.2 dağıtımı toplamda 55 milyon satır kod içeriyor ve kapalı kod tarzı üretimle yapılsa maliyeti 14.005 insan yıla denk gelen 1.9 milyar dolar olurdu. 2005 yılında piyasaya çıkacak olan sürüm ise 213 milyon satır kod içeriyor olacak.
kusura bakmayın ama debian dağıtımını tek bir ürün olarak düşünürsek (aslında farklı ürünlerden oluşan bir paket olarak ele almak daha doğru olur ama bu bile maliyetleri dramatik bir şekilde düşürmeyecektir), tasarımı 2 milyar dolar tutacak kaç ürün sayabiliriz? elbette ürettiğimiz en karmaşık şeyler arasında yer alacaktır ki daha savaş uçaklarının, uzay mekikleri gibi karmaşık aletlerin yazılımından dahi bahsetmiş değiliz.
yazılım tüketicilerinin mars'a nokta sonda atışı yapan nasa kadar az toleransı ve amerikan hükümeti'nin uzay programlarına ayırdığı kadar çok parası olsa elbette microsoft da ofis paketi yazarken eiffel ve ada kullanmasını bilirdi. insan canının tehlikede olduğu nükleer reaktör kontrol sistemi gibi durumlarda sadece eiffel ve ada gibi diller kullanılmakla kalmıyor, gerekli güvenliği sağlamak için karşılanması çok para tutacak pek çok protokole uyuluyor, normal bir tüketicinin asla ihtiyaç duymacağı ekstrem durumlar dahi test ediliyor ve bütün bu süreç belki birbirinden tamamen bağımsız 2 veya 3 farklı grup tarafından tekrar ediliyor.
söylendiği gibi mesele piyasayla alakalı. tüketiciler ne kadar bilinçli, ne kadar az toleranslı ve ne kadar zengin olurlarsa yazılım kalitesi de o oranda artacaktır. böyle bir süreci başlatmanın yolu ise en başta bug'ı çok olan, sık sık hata düzeltme yenilemesi çıkaran programları "tüketme" konusunda daha az istekli olmak olabilir. belki o zaman "as is" yani olduğu gibi sunarım demenin ötesine geçen yazılımcılar çıkabilir ortaya.
*
source lines of code
this article has multiple issues. please help improve it or discuss these issues on the talk page . source lines of code ( sloc), also known as lin...
wikipedia
"a similar study was later made of debian gnu/linux version 2.2 (also known as "potato"); this version of gnu/linux was originally released in august 2000. this study found that debian gnu/linux 2.2 included over 55 million sloc, and if developed in a conventional proprietary way would have required 14,005 person-years and cost $1.9 billion usd to develop. later runs of the tools used report that the following release of debian had 104 million sloc, and as of year 2005, the newest release is going to include over 213 million sloc."
kısaca, 2000 yılında piyasaya sürülen debian 2.2 dağıtımı toplamda 55 milyon satır kod içeriyor ve kapalı kod tarzı üretimle yapılsa maliyeti 14.005 insan yıla denk gelen 1.9 milyar dolar olurdu. 2005 yılında piyasaya çıkacak olan sürüm ise 213 milyon satır kod içeriyor olacak.
kusura bakmayın ama debian dağıtımını tek bir ürün olarak düşünürsek (aslında farklı ürünlerden oluşan bir paket olarak ele almak daha doğru olur ama bu bile maliyetleri dramatik bir şekilde düşürmeyecektir), tasarımı 2 milyar dolar tutacak kaç ürün sayabiliriz? elbette ürettiğimiz en karmaşık şeyler arasında yer alacaktır ki daha savaş uçaklarının, uzay mekikleri gibi karmaşık aletlerin yazılımından dahi bahsetmiş değiliz.
yazılım tüketicilerinin mars'a nokta sonda atışı yapan nasa kadar az toleransı ve amerikan hükümeti'nin uzay programlarına ayırdığı kadar çok parası olsa elbette microsoft da ofis paketi yazarken eiffel ve ada kullanmasını bilirdi. insan canının tehlikede olduğu nükleer reaktör kontrol sistemi gibi durumlarda sadece eiffel ve ada gibi diller kullanılmakla kalmıyor, gerekli güvenliği sağlamak için karşılanması çok para tutacak pek çok protokole uyuluyor, normal bir tüketicinin asla ihtiyaç duymacağı ekstrem durumlar dahi test ediliyor ve bütün bu süreç belki birbirinden tamamen bağımsız 2 veya 3 farklı grup tarafından tekrar ediliyor.
söylendiği gibi mesele piyasayla alakalı. tüketiciler ne kadar bilinçli, ne kadar az toleranslı ve ne kadar zengin olurlarsa yazılım kalitesi de o oranda artacaktır. böyle bir süreci başlatmanın yolu ise en başta bug'ı çok olan, sık sık hata düzeltme yenilemesi çıkaran programları "tüketme" konusunda daha az istekli olmak olabilir. belki o zaman "as is" yani olduğu gibi sunarım demenin ötesine geçen yazılımcılar çıkabilir ortaya.
*


#2782373 ·
· 64
işin ucunda tüketicinin zarar görmesi olduğunda diğer pek çok sektörde serbest piyasa işlemez. kelepir garantisiz fırın satamaz, ucuza denetimsiz inşaat yapamazsınız. bunu piyasa değil, devlet engeller. ancak yazılıma gelince işler değişir.
yazılımların tüketiciye zarar verme potansiyelinin hiç de az olmadığı konusunda herhalde anlaşıyoruzdur. kişisel verilerimin sızdırılmasından tutun, para verip aldığım bilgisayarımın bozulmasına kadar pek çok zararlı etkisi olabilir kötü bir yazılımın. fakat aynı yazılım, devletin gözü önünde tüketiciye hiçbir söz hakkı tanımadan satılır. böyle bir durumda tüketicinin garanti veren pahalı ürünleri tercih etmesini başka sektörlerde beklemediysek, neden yazılım sektöründe bekliyoruz sorusuna cevap vermek gerekir.
yazılımların karmaşıklığı meselesine gelince; karmaşık yazılım elbette vardır. kendi verdiğim örneği ele alırsak, ariane 5'in fırlatma denetim yazılımı karmaşık olsa gerektir. diğer taraftan, yazılım sektörü sürekli dünyanın en karmaşık ürünlerini üretmez. bir antivirüs yazılımı gerek arayüzüyle, gerek işleviyle olsun, modern bir çamaşır makinesinden daha karmaşık değildir. fark sadece şudur: çamaşır makineleri çamaşırlarınızı yıkamakla yükümlüdürler. antivirüs yazılımlarıysa virüsleri temizleye de bilir, temizlemeye de bilir. parayı her durumda ödersiniz.
yazılımların tüketiciye zarar verme potansiyelinin hiç de az olmadığı konusunda herhalde anlaşıyoruzdur. kişisel verilerimin sızdırılmasından tutun, para verip aldığım bilgisayarımın bozulmasına kadar pek çok zararlı etkisi olabilir kötü bir yazılımın. fakat aynı yazılım, devletin gözü önünde tüketiciye hiçbir söz hakkı tanımadan satılır. böyle bir durumda tüketicinin garanti veren pahalı ürünleri tercih etmesini başka sektörlerde beklemediysek, neden yazılım sektöründe bekliyoruz sorusuna cevap vermek gerekir.
yazılımların karmaşıklığı meselesine gelince; karmaşık yazılım elbette vardır. kendi verdiğim örneği ele alırsak, ariane 5'in fırlatma denetim yazılımı karmaşık olsa gerektir. diğer taraftan, yazılım sektörü sürekli dünyanın en karmaşık ürünlerini üretmez. bir antivirüs yazılımı gerek arayüzüyle, gerek işleviyle olsun, modern bir çamaşır makinesinden daha karmaşık değildir. fark sadece şudur: çamaşır makineleri çamaşırlarınızı yıkamakla yükümlüdürler. antivirüs yazılımlarıysa virüsleri temizleye de bilir, temizlemeye de bilir. parayı her durumda ödersiniz.
(bkz: donanım)

#2782421 ·
· 66
yazılım/bilgisayar mühendisliği dışında neredeyse diğer bütün mühendislik kollarının iyi tanımlanmış etik kuralları ve bunları denetleyen, gerektiğinde yaptırım uygulayan odaları mevcuttur (1). oysa yazılım üretenlerin uymak zorunda olduğu, hiç olmazsa uymadıklarında vicdanlarını sızlatacak genel geçer bir kurallar bütünü yoktur. bu konuda öneriler yapılmamış değil:
software engineering code of ethics and professional practice
software engineering code of ethics and professional practice (version 5.2) as recommended by the acm/ıeee-cs joint task force on software engineer...
acm
ama bu önerileri ciddiye aldığımızda sektörün uğrayacağı çalkantıyı düşünün. çalışanların birçoğu yetersizlikleri nedeniyle işsiz kalacak, şirketler adam kıtlığına düşüp zarar edecek, sonuçta tüketici pahalı ürün almak zorunda kalacak.
demek ki her şey birden olsun istemek de çok mantıklı değil. ancak bu bir adım atılmasının gerekliliğini azaltmıyor. düşünün ki bilişim etiği dersi bile henüz seçmeliyken, yazılım üretsin diye eğitilen insanlar c++ ve sql öğretilip sokağa salınırken ve yazılım mühendisliği sıfatı üç aylık kurslarda dağıtılırken bir şeyler yapılması şart.
(1) makine mühendisleri odası, inşaat mühendisleri odası, elektrik mühendisleri odası, mimarlar odası, vb.

demek ki her şey birden olsun istemek de çok mantıklı değil. ancak bu bir adım atılmasının gerekliliğini azaltmıyor. düşünün ki bilişim etiği dersi bile henüz seçmeliyken, yazılım üretsin diye eğitilen insanlar c++ ve sql öğretilip sokağa salınırken ve yazılım mühendisliği sıfatı üç aylık kurslarda dağıtılırken bir şeyler yapılması şart.
(1) makine mühendisleri odası, inşaat mühendisleri odası, elektrik mühendisleri odası, mimarlar odası, vb.

#4950145 ·
· 64
(bkz: liselim)

#8692713 ·
· 84
zamanında hayali ihracaat kapsamına az daha sokulacak olan bir hizmetmiş. yazar burada alıntı yapacak, ahanda yaptı bile*
"1989-2004 yılları arasında netaş'ın ar-ge direktörlüğü'nü yürüten ali akurgal'ın ilginç bir anısı, bugün gelinen noktaya ışık tutması açısından önemli. siz, yazılımın birimi nedir bilir misiniz? metre! neden metre'dir bilir misiniz?
1992 yılında, yâni topu topu 20 yıl önce, netaş'ta ilk yazılım ihracatını gerçekleştirdik. hazırlanan bir yazılım paketini; tuşa bastık, o zaman internet falan yok, çatıdaki çanak marifeti ile, vallahi de billahi de müthiş bir hız olan 128kb/s ile, i̇ngiltere'ye uydu üzerinden yolladık. faturayı da pullu posta ile yolladık. 2m$ bankaya geldi, kasaya koyduk.
aradan 3-4 ay geçti, vergi memurları geldiler. dediler ki, "siz bir fatura yollamışsınız, 2m$". "evet" dedik. "bu para ödenmiş" dediler. "evet" dedik. "ama mal çıkışı yok, bu hayali ihracat" dediler! bunun üzerine vergi memurlarını arge'ye aldık, bir bilgisayarın başına oturttuk. "şu enter' tuşuna basar mısınız" dedik. biri bastı; sonra "ne oldu" diye sordu. "300k$'lık ihracat yaptınız, bunun da faturasını yollayacağız, o da ödenecek" dedik. adam suça ortak olmuş olduğu için çok kötü oldu. sonra yazılım nasıl yazılır, uydu bağlantısı nedir, bu ne kadar para eder bunları gezdirip gösterip anlattık. adamlar "çok iyi anladık ama mal çıkışı olması lâzım, mevzuat böyle" dediler. bunun üzerine dedik ki: "biz bu yazılımı banda kaydedelim ( o zaman cd yok, hattâ kaset bile yok, ½" makaralı bant kullanılıyor) onu yollayalım". adamlar
bir çözüm bulmuş olmanın sevinci ile "tamam dediler, kaydedin yollayın".
i̇hraç ettiğimiz yazılımın kaydı iki makara etti. bunlar paketlendi ve gümrük komisyoncusuna verildi. komisyoncu, bunları gümrüğe götürdü ve ihracat işlemine başladı. gümrük memuru, işlemi yapmış yapmış ve bir noktada sormuş: "tirlar nerede?". komisyoncu da "tir mir yok hepsi bu iki zarf" demiş, masanın üzerindeki teyp bantlarını göstermiş. gümrük memuru "bu iki zarf 2m$ edemez, ben bu işlemi yapamam" demiş, bırakmış. mahkemeye gidildi, bilirkişi heyeti kuruldu, bizim o iki makaradaki yazılımın 2m$ edip etmeyeceğini (nasıl baktılarsa?) inceledi. neyse ki, 2m$ eder dediler de "hayali ihracat"tan kurtulduk.
bu sefer, aynı komisyoncu, aynı gümrük memuruna aynı iki makarayı "2m$ eder mahkeme kararı" ile götürüp işlemi yeniden başlattı. ancak, gene işlem sırasında, ihraç malının birim fiyatı, miktarı ve toplam fiyatının girilmesi gerekiyor. mevzuat öyle. ne yapsınlar, iş daha uzamasın diye bakmışlar zarfta teyp bandı var, bir makarada kaç metre bant vardır diye kestirmişler, makarası 1.000 metreden 2.000 metre yazılım ihraç etmiş olmuşuz. yani, yazılımın birimi metre olmuş."
nasıl ama?
"1989-2004 yılları arasında netaş'ın ar-ge direktörlüğü'nü yürüten ali akurgal'ın ilginç bir anısı, bugün gelinen noktaya ışık tutması açısından önemli. siz, yazılımın birimi nedir bilir misiniz? metre! neden metre'dir bilir misiniz?
1992 yılında, yâni topu topu 20 yıl önce, netaş'ta ilk yazılım ihracatını gerçekleştirdik. hazırlanan bir yazılım paketini; tuşa bastık, o zaman internet falan yok, çatıdaki çanak marifeti ile, vallahi de billahi de müthiş bir hız olan 128kb/s ile, i̇ngiltere'ye uydu üzerinden yolladık. faturayı da pullu posta ile yolladık. 2m$ bankaya geldi, kasaya koyduk.
aradan 3-4 ay geçti, vergi memurları geldiler. dediler ki, "siz bir fatura yollamışsınız, 2m$". "evet" dedik. "bu para ödenmiş" dediler. "evet" dedik. "ama mal çıkışı yok, bu hayali ihracat" dediler! bunun üzerine vergi memurlarını arge'ye aldık, bir bilgisayarın başına oturttuk. "şu enter' tuşuna basar mısınız" dedik. biri bastı; sonra "ne oldu" diye sordu. "300k$'lık ihracat yaptınız, bunun da faturasını yollayacağız, o da ödenecek" dedik. adam suça ortak olmuş olduğu için çok kötü oldu. sonra yazılım nasıl yazılır, uydu bağlantısı nedir, bu ne kadar para eder bunları gezdirip gösterip anlattık. adamlar "çok iyi anladık ama mal çıkışı olması lâzım, mevzuat böyle" dediler. bunun üzerine dedik ki: "biz bu yazılımı banda kaydedelim ( o zaman cd yok, hattâ kaset bile yok, ½" makaralı bant kullanılıyor) onu yollayalım". adamlar
bir çözüm bulmuş olmanın sevinci ile "tamam dediler, kaydedin yollayın".
i̇hraç ettiğimiz yazılımın kaydı iki makara etti. bunlar paketlendi ve gümrük komisyoncusuna verildi. komisyoncu, bunları gümrüğe götürdü ve ihracat işlemine başladı. gümrük memuru, işlemi yapmış yapmış ve bir noktada sormuş: "tirlar nerede?". komisyoncu da "tir mir yok hepsi bu iki zarf" demiş, masanın üzerindeki teyp bantlarını göstermiş. gümrük memuru "bu iki zarf 2m$ edemez, ben bu işlemi yapamam" demiş, bırakmış. mahkemeye gidildi, bilirkişi heyeti kuruldu, bizim o iki makaradaki yazılımın 2m$ edip etmeyeceğini (nasıl baktılarsa?) inceledi. neyse ki, 2m$ eder dediler de "hayali ihracat"tan kurtulduk.
bu sefer, aynı komisyoncu, aynı gümrük memuruna aynı iki makarayı "2m$ eder mahkeme kararı" ile götürüp işlemi yeniden başlattı. ancak, gene işlem sırasında, ihraç malının birim fiyatı, miktarı ve toplam fiyatının girilmesi gerekiyor. mevzuat öyle. ne yapsınlar, iş daha uzamasın diye bakmışlar zarfta teyp bandı var, bir makarada kaç metre bant vardır diye kestirmişler, makarası 1.000 metreden 2.000 metre yazılım ihraç etmiş olmuşuz. yani, yazılımın birimi metre olmuş."
nasıl ama?