gidildiğinde yarı sevinç yarı hüzün veren yerlerdir. hüznün sebebi şehirdeki arkadaşlardan,internetten ve şehrin çeiştli imkanlarından uzak kalınması, sevincin sebebi ise yazlıkta bulunulan süre içerisinde özgürlüğün maksimum seviyede olması ve şehirde yapılan rutinlerin değişecek olmasıdır.
ilk gidildiğinde evin kıştan kalan nemli kokusu ağır basar. azıcık temizlendikten sonra içeri mis gibi deniz havası dolar, dışarıda yürüyüş yapan, denizde yüzen insanların sesi, dalgaların sesine karışır. evin içindeki sessizliği bu huzur veren gürültüler bozar. herkes cıbıl dolaşır, bir yerlerini teşhir etmeyi sevdiğinden değil, tamamen rahatlık olması için (yazlığın amacına uygun olarak). mesela benim şehirde atlet-şort dolaşmam mümkün değilken, yazlıkta da pantolon giymem sözkonusu bile olmaz. yazlık mekanlarda çizgili pijamalı amcaların çokluğu da bu yüzdendir.
yazlıklarda günler hep haftasonuymuş gibi geçer. tek farkı denize girmek için sabah erken kalkılmasıdır (normalde sabah 11dan önce uyanmakta zorlanan ben yazlıkta 9 civarı kahvaltıya oturmuş olurum). sabah annenin keyfine göre süper ile mükemmel arası kahvaltılar yapılır, evin genci kahvaltıdan önce gidip sıcacık ekmek, gazete ve isteğe bağlı olarak pastaneye uğrayıp poğaça, börek alır. geri döndüğünde onu tereyağı, bal, 2 çeşit reçel, 2 çeşit peynir, zeytin (üzerinde hafif zeytinyağı gezdirilmiş ve biraz kekik serpilmiş olarak) taze domates ve salatalıktan oluşan çoban salata ve yeni demlenmiş çay beklemektedir. tvde aptalca bir program açılıp yemeğe girişilir. bu mükellef sofra afiyetle yendikten sonra anne bulaşıkları yıkar, gazeteler okunur (anne genelde denize girmeyi sevmeyip, güneşlenmeyi yeğlediğinden gazeteyi sahilde okumayı tercih eder). mideler biraz yerine geldikten sonra denize gitme aşaması başlar. herkes mayolarını giyer, havlular, güneş kremleri, kafilede ufak çocuk da varsa bir sürü kum oyuncağı ve simit, kolluk tarzı yüzme öncesi gereken araçlar alınır. sahile inildikten sonra güzel bir yer aranmaya başlanır. ilk oturulan yer önemlidir çünkü büyük ihtimalle bütün yaz boyunca aynı yere oturulur, sanki bir yer paylaşımı varmış gibi (tamamen içgüdüsel bir olaydır hiçbir mantığı yoktur). sahilde biraz ısındıktan sonra denize girme aşamasına geçilir. denizde erkek egemenliği hakim olur, kızlar denize girmektense, güneşe karşı yatmayı ve kumsalda muhabbet etmeyi tercih ederler (bu tamamen gözlemsel bir tespittir). kumsalda birkaç arkadaş bulunduktan sonra sahil boyunca yürüyüşler yapılır veya denizde eğlenmenin yolları aranır. bu birkaç saatlik deniz seansından sonra eve dönülür, duşlar alınır. duş alındıktan sonra insanda ya bir yorgunluk ya da büyük bir açlık olur (ya da ikisi birden). genelde yorgunluk ağır basar ve evin en serin odasında öğle uykusu denilen o güzel aktivite yapılır. kalkınca açlık artık dayanılmazdır ve evdeki imkanlara göre ikindi yemeği veya atıştırması yapılır. güneşin batmasına doğru dışarıdan sesi fazla açılmış tv sesleri gelir (bunun sebebi yazlıktaki yaşlı insanların "hadi evladım haberler başladı aç biraz sesini bakiim" demeleri olabilir). haberler izlenirken acıkma durumuna göre akşam yemeği veya ikindi çayıyla beraber bisküvi, poğaça, kurabiye vs. tarzı şeyler yenir. güneş battıktan sonra iki seçenek vardır, ya evin balkonunda oturup gelen geçen insanlar izlenir, muhabbet edilir, ya da dışarı çıkılıp sahilde bir yürüyüş yapılır, dondurma yenir (dondurma burda önemli bir faktördür, insanın canı çektiyse sırf dondurma için dışarı çıkabilir, yürüyüş de sadece dondurmacıyla ev arasında olur). dışarı çıkmak için yazlıktaki arkadaşlar da önemlidir. biri çağırırsa gitmemek olmaz, anneden babadan dışarı çıkmak için izin almak yazlıkta sorun olmaz, genç insanların yazlıkta en sevdiği olaylardan biri budur (üniversiteye gelene kadar izin mekanizması geçerlidir, o yaştan sonra izin almak sadece formalite icabıdır, "ben dışarı çıkıyorum haberiniz olsun" deme yoludur). geç saate kadar dışarıda takıldıktan sonra evde bir iki muhabbet döner, kafa dinlemek isteyen balkonda kalır, geri kalan yatıp uyur ya da uyumaya çalışır çünkü sivrisinek denilen illet mahluk sizi uyutmamak için elinden geleni yapar. sadece ısırmakla kalmaz, gider kulağın orda da tur atar "ben burdayım beni öldürmeden uyuyamazsııın" der ve nuri alço kahkahaları atar (bu kısım biraz hayal gücü). rutin bir yazlık günü aşağı yukarı böyledir.
cumartesi pazarın geldiği, yazlık mekanın dışarıdan gelen insanlar yüzünden kalabalıklaşmasından anlaşılır. haftasonu kumsalda adım atacak yer olmaz, yazlığın çarşısı pazarı dolar taşar. asıl yazlıkçılar için haftasonu genelde misafir ağırlamakla geçer. okey taşlarının ve tavla zarlarının sesi bol bol duyulur. sahil yolundan uğultu şeklinde gürültü hakimdir. gece saatler ilerledikçe okey taşlarının gürültüsü dalgaların sesine karışır, sanki büyük bir toplantı yapılmış da herkes dağılmışçasına bir huzur hakim olur. pazar gününün yorgunluğundan dolayı, haftanın en sessiz sabahı pazartesi sabahı olur yazlıklarda.
sonuç olarak yazlık olayı insana çok şey katabilir. hergün yüzmek insanı fit yapar (bkz:
fit olmak), denizden sonra duş almak cildi güzelleştirir (kışın vücudumun çeşitli yerlerinde çıkan sivilceler, yazlıkta kaldığım süre içinde yok oluyor), temiz havadan dolayı iştah açılır, düzenli uyku ve yemek insana sağlık katar, akşamları sosyalleşmek için uygun aktiviteler olur, şehrin gürültüsünden uzak kalmak iyi gelir, stres azaltır.