baltalı süper kahraman.
zagor
darkwood ormanında yaşayan asabi tip.
'ahyaaaaaaaaaaaaaaaaaakkkkkk' diye bağırması 'ajax'la alakalıdır çünkü zagorun yaratıcısı sergio bonelli yeni kahramanına isim ararken aklına ilk ajax gelmiştir ama deterjan markası olduğu için vazgeçmiştir(futbol takımı aklına gelmemiş nedense) sonra içinde ukte kalmış bari haykırışı ajaxa benzesin demiştir. kendisini kızlderililer büyütmemiş bilakis kızılderililer bunun ana babasını öldürünce wandering fitzy diye bi avcının elinde büyümüştür.
amerikan çizgiromanlarının karşısında tek geçeceğim çizgiromandır.
(bkz: sülalemin bütün bıyıklıları adına)
(bkz: çiko)
amerikan çizgiromanlarının karşısında tek geçeceğim çizgiromandır.
(bkz: sülalemin bütün bıyıklıları adına)
(bkz: çiko)
yıllar yılı zorro ile karıştırılan şey. ya da tek ben karıştırıyorum. demin bile karıştırdım.

#980424 ·
· 112
baltayı fırlatışına hayran olduğum,dün gece uykuya yenilmeme yardımcı olan süüüper kahraman.zeka,masumiyet karizma gibi özellikleri bünyesinde toplamış ilkokulda okuyan kardeşimizinde,eşşek kadar olmuş bizlerinde veya ocaktaki yemeğini düşünen teyzemizinde ortak bir payda bulacağı yegane kahraman.

#1055230 ·
· 112
kızılderililerin hakları için verdiği mücadele çok önemlidir. ancak tribal bi abimizdir. mevzularda kötü adamlara ayar verirken "baltalı ilahın sözü bu" die bi söylemi vardır ki pek artistçedir . e tabi bu kadar kusur olur elbet bunun haricinde çam yarması kıvamında yetenekli bi abimizdir. avcı şenliklerine katıldığı bölümler çok eğlencelidir. tonka, kazma kürek bill, zarkof, ramath, honest joe, kaptan fishleg gibi bir çok kankası mevcuttur. gömleğindeki kartal simgesini "wakinyan tanka" dan almıştır.(büyük beyaz kartal)
nat murdo azılı bir düşmanıdır ama insandır. bunun yanısıra birçok doğa üstü düşmanlada mücadele eder kahramanımız. çiko oburların oburu kanka ötesi varlığıdır. pek bi komik ve doğaldır zagora göre, kasmaz. kasamaz...
o macera senin bu macera benim geçinir giderler ööle...
nat murdo azılı bir düşmanıdır ama insandır. bunun yanısıra birçok doğa üstü düşmanlada mücadele eder kahramanımız. çiko oburların oburu kanka ötesi varlığıdır. pek bi komik ve doğaldır zagora göre, kasmaz. kasamaz...
o macera senin bu macera benim geçinir giderler ööle...

#1455483 ·
· 151
gerçek ismi patrick wilding olan zagor, irlanda asıllı bir subayın oğlu olarak abd de dünyaya gelmiştir. babası orduda hızlı yükselme hırsıyla her şeyi mübah sayıp abenakilerin bir kabilesini yok etmesi neticesinde bütün ailesi abenaki yerlileri tarafından katledilen pat, kendine wandering fitzy adını veren gezgin/serseri bir adam tarafından büyütülmüş ve balta ile ilgili bütün becerilerini ondan öğrenmiştir. solomon kinsky önderliğindeki abenaki kabilesinin fitzy yi de öldürmesinden sonra dellenen pat, "allahınızıı!!" nidalarıyla koca kabileyi yok ettikten sonradır ki kendini ormana vurmuş, insanlardan uzakta yaşamaya başlamıştır. hemen bu kabile yok etme eylemi sonrasında başından geçen bir olay, gömleğinin üzerindeki kartal sembolünü neden kullandığını bizlere anlatır, ki o sembolün adı da "wakinyan tanka" yani "gökgürültüsü kuşu" dur.
o olaydan sonra gezici kumpanya ailesi sullivanlar la karşılaşan zagor, kızılderili şeflerini etkileyip onların gözünde farklı bir yere oturmak için sullivanlardan yardım ister. kıyafet olarak zagor kartal sembolünü seçer, ve o ünlü kırmızı gömleğini yaptırır. isim olarak ta algonkin kabilesinin kendisine taktığı lakap olan za-gor-te-nay ı, yani "baltalı ilah" ı seçer. babasının ve kendisinin geçmişte yaptığı katliamın yarattığı vicdan azabını dindirmenin tek yolunun adalete hizmet etmek olduğuna karar veren zagor, her zaman iyilerin yanında yer alıp zor durumlardan fiziksel gücü kadar zekasını kullanarak ta sıyrılmasını bilmiştir.
yaşadığı yer olan darkwood bataklığı, hayali bir yerdir, ancak tanımlamalara göre de pennyslvania eyaletinin kuzeyinde bulunur, zagor un yaşadığı zaman dilimine gelince, iç savaş sonrası amerika sıdır(yıl olarak 1800lerin sonları yanlış hatırlamıyorsam). yaşadığı bataklığı seçmesinin sebebi, kulübesinin etrafının kayan kumlarla çevrili olması ve dost olmayanların yaklaşamayacak olmasıdır.
fiziksel olarak son derece atletik bir insan olan zagor, aynı zamanda yeşilaycıdır da. kesinlikle alkol ve sigara türevlerini kullanmaz(donmak üzereyken belki bir iki defa viski falan içmiştir ısınmak için o kadar), kullananlara da laf etmez ancak hoşlanmaz. "nasılsa güçlüyüm yatarım ulan o zaman" diye bir düşüncesi de yoktur, boş vakitlerinde ormanda ya avlanır ya antrenman yapar, atlar zıplar ağaçtan ağaca uçar.
kızılderililerle çok içli dışlıdır, en iyi arkadaşı, kan kardeşi mohawk kızılderililerinin sakemi tonka dır. onun dışında pek çok kabileden(cheerokee, mandan, mohican, comanche, seminol) bir sürü arkadaşı vardır zagor un ve asla önyargılı yaklaşan biri değildir. hatta önyargılı yaklaşan insanlarla birçok macerasında kavga etmişliği vardır ki genelde ağzını kırar rakiplerinin. kızılderili kabileleri arasında kendisinin gerçekten bir ilah olduğu ve ölümsüz olduğu şeklinde söylentiler gezmektedir, bu sebeptendir ki neredeyse her kabilenin ateşli bir genci gaza gelip kendisine meydan okur, ardından da paşa paşa dayağını yiyip oturur aşağı.
zagor kesinlikle prensip sahibi bir insandır, asla zevk için veya sebepsiz yere öldürmez, hatta genel olarak hiç insan öldürmemeye çalışır, öldürdüğü insanların geneli kendini korumak içindir, bir kısmı da kazara olan şeylerdir.
en yakın arkadaşı, yoldaşı çiko dur. bu sevimli meksika soylusu, her meksikalı gibi çok uzun bir isme sahiptir. öyle ki zagor bile telaffuz edemez (cico felipe cayetano lopez y martinez y gonzales vesaire vesaire). neredeyse bütün maceralarında çiko hep zagor un yanındadır, beceriksiz ve sakar biri olmasına rağmen çoğu olayda zagor un hayatını kurtarmıştır, zagor da (genellikle) çiko yu kurtarmak için kendini tehlikeye atmaktan çekinmez. çiko nun en önemli özelliği dinmek bilmeyen açlığıdır. öyle ki, bazı maceralarda sırf bu yüzden başları belaya girer, bazı maceralarda da çiko inanılmaz korkak bir karakter olmasına rağmen yemek bulmak için ortalarda gezinir. kızılderililerin kendisine taktığı lakap "büyük göbekli küçük adam" dır, kendisi buna ne kadar kızsa da kabullenmiştir, darkwood çevresindeki kabileler başta olmak üzere sevilen bir kişidir, çocukları eğlendirirken görülebilir genelde.
bunlar dışında pek çok macerada bir sürü dost(ve tabii ki düşman) edinmiştir zagor kendine. şöyle bir saymak gerekirse:
dostları: kazmakürek bill, bat batterton, kaptan fishleg ve mürettebatı, doc lester, kızılderili şaman dörtgöz, gitar jim, liberty sam, satko, tonka, sullivanlar, adam crane, gri kurt, "aykırı" mandan savaşçısı heyoka, sabık osmanlı paşası sami paşa(ki zagor daki ilk türk karakterdir), nakai, manetola
düşmanları: manyak bilim adamı hellingen, vampir rakosi, mortimer, kelt druidi kandrax, kötü ruh wendigo
zagor un diğer çizgiromanlardan farkı, western tipi bir çizgiroman olmasına rağmen içinde önemli ölçüde bilimkurgu öğeleri de barındırması, aynı zamanda da bütün amerika kıtasını gezmesinin yanı sıra dünyanın pek çok yerinde (afrika gibi) maceralara da atılmış olmasıdır. en çekici yanı da, zagor un hepimiz gibi normal bir insan olmasıdır ki, bu benim eski italyan çizgiromanlarını yeni nesil abidik amerikan çizgiromanlarına tercih etme sebebimdir. hiçbir doğaüstü gücü ve bunları yapmak için bir sebebi olmadığı halde insanlara yardım etmeyi seçen bir "insan"dır zagor. birbirini ottan çöpten sebepler için öldürenlerin biraz okuyup insanlık dersi almasını tavsiye ederim. saygılar.
(bkz: copy paste değil alın teri)
o olaydan sonra gezici kumpanya ailesi sullivanlar la karşılaşan zagor, kızılderili şeflerini etkileyip onların gözünde farklı bir yere oturmak için sullivanlardan yardım ister. kıyafet olarak zagor kartal sembolünü seçer, ve o ünlü kırmızı gömleğini yaptırır. isim olarak ta algonkin kabilesinin kendisine taktığı lakap olan za-gor-te-nay ı, yani "baltalı ilah" ı seçer. babasının ve kendisinin geçmişte yaptığı katliamın yarattığı vicdan azabını dindirmenin tek yolunun adalete hizmet etmek olduğuna karar veren zagor, her zaman iyilerin yanında yer alıp zor durumlardan fiziksel gücü kadar zekasını kullanarak ta sıyrılmasını bilmiştir.
yaşadığı yer olan darkwood bataklığı, hayali bir yerdir, ancak tanımlamalara göre de pennyslvania eyaletinin kuzeyinde bulunur, zagor un yaşadığı zaman dilimine gelince, iç savaş sonrası amerika sıdır(yıl olarak 1800lerin sonları yanlış hatırlamıyorsam). yaşadığı bataklığı seçmesinin sebebi, kulübesinin etrafının kayan kumlarla çevrili olması ve dost olmayanların yaklaşamayacak olmasıdır.
fiziksel olarak son derece atletik bir insan olan zagor, aynı zamanda yeşilaycıdır da. kesinlikle alkol ve sigara türevlerini kullanmaz(donmak üzereyken belki bir iki defa viski falan içmiştir ısınmak için o kadar), kullananlara da laf etmez ancak hoşlanmaz. "nasılsa güçlüyüm yatarım ulan o zaman" diye bir düşüncesi de yoktur, boş vakitlerinde ormanda ya avlanır ya antrenman yapar, atlar zıplar ağaçtan ağaca uçar.
kızılderililerle çok içli dışlıdır, en iyi arkadaşı, kan kardeşi mohawk kızılderililerinin sakemi tonka dır. onun dışında pek çok kabileden(cheerokee, mandan, mohican, comanche, seminol) bir sürü arkadaşı vardır zagor un ve asla önyargılı yaklaşan biri değildir. hatta önyargılı yaklaşan insanlarla birçok macerasında kavga etmişliği vardır ki genelde ağzını kırar rakiplerinin. kızılderili kabileleri arasında kendisinin gerçekten bir ilah olduğu ve ölümsüz olduğu şeklinde söylentiler gezmektedir, bu sebeptendir ki neredeyse her kabilenin ateşli bir genci gaza gelip kendisine meydan okur, ardından da paşa paşa dayağını yiyip oturur aşağı.
zagor kesinlikle prensip sahibi bir insandır, asla zevk için veya sebepsiz yere öldürmez, hatta genel olarak hiç insan öldürmemeye çalışır, öldürdüğü insanların geneli kendini korumak içindir, bir kısmı da kazara olan şeylerdir.
en yakın arkadaşı, yoldaşı çiko dur. bu sevimli meksika soylusu, her meksikalı gibi çok uzun bir isme sahiptir. öyle ki zagor bile telaffuz edemez (cico felipe cayetano lopez y martinez y gonzales vesaire vesaire). neredeyse bütün maceralarında çiko hep zagor un yanındadır, beceriksiz ve sakar biri olmasına rağmen çoğu olayda zagor un hayatını kurtarmıştır, zagor da (genellikle) çiko yu kurtarmak için kendini tehlikeye atmaktan çekinmez. çiko nun en önemli özelliği dinmek bilmeyen açlığıdır. öyle ki, bazı maceralarda sırf bu yüzden başları belaya girer, bazı maceralarda da çiko inanılmaz korkak bir karakter olmasına rağmen yemek bulmak için ortalarda gezinir. kızılderililerin kendisine taktığı lakap "büyük göbekli küçük adam" dır, kendisi buna ne kadar kızsa da kabullenmiştir, darkwood çevresindeki kabileler başta olmak üzere sevilen bir kişidir, çocukları eğlendirirken görülebilir genelde.
bunlar dışında pek çok macerada bir sürü dost(ve tabii ki düşman) edinmiştir zagor kendine. şöyle bir saymak gerekirse:
dostları: kazmakürek bill, bat batterton, kaptan fishleg ve mürettebatı, doc lester, kızılderili şaman dörtgöz, gitar jim, liberty sam, satko, tonka, sullivanlar, adam crane, gri kurt, "aykırı" mandan savaşçısı heyoka, sabık osmanlı paşası sami paşa(ki zagor daki ilk türk karakterdir), nakai, manetola
düşmanları: manyak bilim adamı hellingen, vampir rakosi, mortimer, kelt druidi kandrax, kötü ruh wendigo
zagor un diğer çizgiromanlardan farkı, western tipi bir çizgiroman olmasına rağmen içinde önemli ölçüde bilimkurgu öğeleri de barındırması, aynı zamanda da bütün amerika kıtasını gezmesinin yanı sıra dünyanın pek çok yerinde (afrika gibi) maceralara da atılmış olmasıdır. en çekici yanı da, zagor un hepimiz gibi normal bir insan olmasıdır ki, bu benim eski italyan çizgiromanlarını yeni nesil abidik amerikan çizgiromanlarına tercih etme sebebimdir. hiçbir doğaüstü gücü ve bunları yapmak için bir sebebi olmadığı halde insanlara yardım etmeyi seçen bir "insan"dır zagor. birbirini ottan çöpten sebepler için öldürenlerin biraz okuyup insanlık dersi almasını tavsiye ederim. saygılar.
(bkz: copy paste değil alın teri)

#1455651 ·
· 112
kapı zilimizde yazan isim.
(bkz: zagor tenay)
(bkz: zagor tenay)

#1455657 ·
· 116
zeki demirkubuz'un masumiyet ve kader filmlerinde, uğur'un peşinden şehir şehir dolaştığı hapisteki sevgilisinin lakabı..

#1459035 ·
· 112

#1737783 ·
· 78
süper yardımıcısı çiko ve o mükemmel baltasıyla darkwood forestta kötülüğe göz açtırmıycağına dair yeminler etmiş-ki yapmıştır-uzaylısından tutun edebiyatçısına kadar her tipten insanla karşılaşmıştır maceralarında.tüm bu olanlara rağmen kendisi hep insancıl olmuş, herzaman karşısındakını dinleme yolunu seçmiştir.

#1749321 ·
· 78
ilginçtir ki baş düşmanı hellingen denen manyak herifin bir şekilde geri geldiği macerada kendisine edgar allan poe eşlik etmiştir, üstelik bir gizli servis ajanı olaraktan. macera sonunda da bizim gençlere imzalı bir kitabını armağan eder, ki adını orada öğrenirsiniz zaten "aa edgar allan poe? oha naarıyoo bu herif zagor da lan?" nidaları ile...
sadece baltasıyla kafa kırmak değildir işi, ortada yerli halkın hayatını devam ettirebilmesine dönük ciddi bir mücadele söz konusudur.
-gözyaşı yolu-
"kuzey carolina'nın dağlık kesimlerindeki mağaralarda yaşadıkları için choctawlar'ın onlara taktığı eski adı bilmeyen yoktur: "chilakee" yani "mağaradan gelen insanlar". ama cherokeeler kendilerine "ani-yun'wiya" yani "üstün halk" demeyi tercih ediyordu. kendisine böyle bir ad koyan halkın özgüvenlerinin fazlasıyla güçlü olduğunu düşünebilirsiniz ama cherokeeler bu adı gerçekten hakediyordu.cherokee tarihine damgasını vuran başlıca şey, yaşadıkları türlü felakete rağmen ortaya koydukları müthiş ilerleme hırsıydı. ispanyol de soto'yu karşılarında gördükleri 1540 yılından oklahoma'da kurdukları otonom hükümetin 1906'da feshedilmesine kadar geçen süre içinde cherokeeler, kuzey amerika'da başka hiçbir kabilenin gerçekleştiremediği bir ilerleme kaydetmişti. beyazlara mutlak başkaldırı ve direniş fikrinden vazgeçen, onlarla koşullar eşit olduğu sürece barış içinde yaşayabileceklerini, beyazların toplum düzenini benimsemekle kendilerinin de kazançlı çıkacakları alanlar olabileceğini düşünen ilk halk onlardı. yerleşik hayat geçtiler; okullar, çiftlikler, hatta kiliseler inşa ettiler. toprağı ekip biçmeye, yük arabalarına binmeye, demir ocakları kurmaya başladılar. birleşik devletler yönetiminden esinlenerek bin sekiz yüzlerin başında kendi cumhuriyetlerini kurdular. bir başkan ve parlemento üyeleri seçtiler, yasalar oluşturdular.bununla da bitmedi: 1706 onlardan biri ünlü sequoya(beyazların ona taktığı ad buydu ama kızılderililer arasındaki adı sikwayi'ydi) konuştukları karmaşık ve zor dili hece sistemine göre biçimlendirdiği gerçek bir alfabe bile oluşturdu. 1870 yılında beyaz bir baba ve kızılderili bir anneden doğan sequoya kızılderililer arasında büyümüş ve okula gitmemişti. ayrıca bir ayağı doğuştan sakat olduğu için yürürken büyük zorluk çekiyordu. bununla birlikte, yazı dilinin beyazlara sunduğu avantajları fark edebilecek kadar zeki bir insandı. kendi kendini yetiştirmeye ve bunu başarmak için de her şeyden önce okuma yazma öğrenmeye karar verdi. sonrasında öğrendiklerini kendi halkı için kullanmayı umuyordu. on yıl sonra doksan altı harften oluşan bir alfabe geliştirmeyi başardı. harflerden bazılarını latin alfabesinden, bazılarını yunan alfabesinden almış, bazılarını da kendi yaratmıştı. 1821 yılında, buluşunu halkına tanıtmaya karar verdi. kuşkuları ortadan kaldırmak için büyük bir topluluğun önünde, o sırada altı yaşındaki kızına bir mektup yazdı. küçük kız mektubu aldığında babasının yazdıklarını hemen okuyup anladı! alfabe kabul edildi ve hemen cherokee okullarında öğretilmeye başladı. 1824 yılında kutsal kitap cherokee diline çevrildi, 1828 yılında kuzey amerika kızılderilileri'nin ilk gazetesi olan "cherokee phoenix" yayımlanmaya başladı. sequoya'nın ünü okyanus ötesine, avrupa'ya ulaştı. avusturyalı bir botanikçi bu büyük insana duyduğu hayranlığı dile getirmek üzere adını bir ağaca vermeyi kararlaştırdı ve sekoya ağaçlarının adı böyle kondu. cherokeeler'in ortaya koyduğu bu muazzam başarı, beyazlarla olan ilişkilerinde olumlu etkiler yaratsa da belli bir tarihten sonra ilişkiler gerilmeye başladı. cherokeeler 1827 kabul ettikleri anayasayla tennessee, georgia, alabama ve kuzey carolina arasında kalan bölgenin kendilerine ait olduğunu ileri sürdüler. bu iddiaları washington tarafından yasadışı bir istek olarak değerlendirildi. sonra 1830 yılında cherokee topraklarında altın bulundu. ancak başkan jackson ( kendisine beyaz sarayın kapılarını açan, geçmişte creekler'e ve seminoller'e karşı elde ettiği başarılardan başka bir şey değildi) alışık olmadığı bir durumla karşı karşıyaydı: başta georgia'daki, silahlı ulusal muhafızlar olmak üzere büyük bir grup cherokeeler'in topraklarının elinden alınmasını ve bölgenin, beyazların yerleşimine açılmasını istiyordu. ama bunu yapmak hiç de kolay değildi çünkü karşılarında daha öncekinin aksine son derece uygar barışsever bir halk vardı. ardından ayrımcılığa dayanan bir dizi karar alındı. cherokeeler'in ellerindeki her türlü hak geri alındı. ve sefil koşullar altında yaşayacakları bir hayata itildiler. batıdaki çorak be ıssız topraklara sürülmeleri kararlaştırıldı. itirazlar ve kararı protesto eden dilekçeler etkisiz kaldı. cherokeeler'in bir beyaz gibi büyütülen başkanı john ross bu zorunlu göçü engellemek için elinden geleni yaptıysa da başarılı olamadı. cherokee halkı "gözyaşı yolu " olarak adlandırılan yolda, zorlu koşullar altında çileli bir yolculuğu mecbur bırakıldı. ancak, bu hemen olup bitecek bir şey değildi. söz konusu olan, yirmi bin kişinin bir yerden bir yere göç ettirilmesiydi ve ancak birkaç seferde tamamlanabilecekti. 1835 yılından başlayarak on iki göç gerçekleştirildi. 1838 yılına kadar tamamlanması öngörülmüştü. bu süre zarfında john ross, washington'la mücadelesini sürdürdü. cherokeeler'in göçü, amerikan tarihinin en üzücü olaylarından biridir. nüfusun dörtte biri (ki yarsından çoğu olduğunu iddia edenler de vardır) yolculuk sırasında hastalık, soğuk ve aşırı yorgunluk gibi nedenlerden ötürü hayatını kaybetmiştir. neyse ki oklohoma'ya ulaşanlar umutlarını kaybetmemiş, her şeye yeniden başlamış, yine kendilerine evler, okullar, çiftlikler ve kiliseler inşa etmişlerdir. ne de olsa onlar "ani-yun'wiya"nın yani "üstün halk"ın fertleridir."
-moreno burattini-
düşündürür insanı...
yaşama içgüdüsüyle özgür yaşamlarından vazgeçip, beyaz adamın hayatına uyum sağlamayı seçen ve başaran yerlilere mi,
yoksa yerlilerin göstermiş olduğu bu insani tavıra karşılık, altında sermaye hırsı yatan beyaz adamın ırkçılığına mı öfkelenmelidir insan...
çocukluğunda trt de "western" izleyip, "kovboy olcam ben" diyen bugünün büyüklerine hatırlatır okurken, nelerin değişip değişmediğini...
-gözyaşı yolu-
"kuzey carolina'nın dağlık kesimlerindeki mağaralarda yaşadıkları için choctawlar'ın onlara taktığı eski adı bilmeyen yoktur: "chilakee" yani "mağaradan gelen insanlar". ama cherokeeler kendilerine "ani-yun'wiya" yani "üstün halk" demeyi tercih ediyordu. kendisine böyle bir ad koyan halkın özgüvenlerinin fazlasıyla güçlü olduğunu düşünebilirsiniz ama cherokeeler bu adı gerçekten hakediyordu.cherokee tarihine damgasını vuran başlıca şey, yaşadıkları türlü felakete rağmen ortaya koydukları müthiş ilerleme hırsıydı. ispanyol de soto'yu karşılarında gördükleri 1540 yılından oklahoma'da kurdukları otonom hükümetin 1906'da feshedilmesine kadar geçen süre içinde cherokeeler, kuzey amerika'da başka hiçbir kabilenin gerçekleştiremediği bir ilerleme kaydetmişti. beyazlara mutlak başkaldırı ve direniş fikrinden vazgeçen, onlarla koşullar eşit olduğu sürece barış içinde yaşayabileceklerini, beyazların toplum düzenini benimsemekle kendilerinin de kazançlı çıkacakları alanlar olabileceğini düşünen ilk halk onlardı. yerleşik hayat geçtiler; okullar, çiftlikler, hatta kiliseler inşa ettiler. toprağı ekip biçmeye, yük arabalarına binmeye, demir ocakları kurmaya başladılar. birleşik devletler yönetiminden esinlenerek bin sekiz yüzlerin başında kendi cumhuriyetlerini kurdular. bir başkan ve parlemento üyeleri seçtiler, yasalar oluşturdular.bununla da bitmedi: 1706 onlardan biri ünlü sequoya(beyazların ona taktığı ad buydu ama kızılderililer arasındaki adı sikwayi'ydi) konuştukları karmaşık ve zor dili hece sistemine göre biçimlendirdiği gerçek bir alfabe bile oluşturdu. 1870 yılında beyaz bir baba ve kızılderili bir anneden doğan sequoya kızılderililer arasında büyümüş ve okula gitmemişti. ayrıca bir ayağı doğuştan sakat olduğu için yürürken büyük zorluk çekiyordu. bununla birlikte, yazı dilinin beyazlara sunduğu avantajları fark edebilecek kadar zeki bir insandı. kendi kendini yetiştirmeye ve bunu başarmak için de her şeyden önce okuma yazma öğrenmeye karar verdi. sonrasında öğrendiklerini kendi halkı için kullanmayı umuyordu. on yıl sonra doksan altı harften oluşan bir alfabe geliştirmeyi başardı. harflerden bazılarını latin alfabesinden, bazılarını yunan alfabesinden almış, bazılarını da kendi yaratmıştı. 1821 yılında, buluşunu halkına tanıtmaya karar verdi. kuşkuları ortadan kaldırmak için büyük bir topluluğun önünde, o sırada altı yaşındaki kızına bir mektup yazdı. küçük kız mektubu aldığında babasının yazdıklarını hemen okuyup anladı! alfabe kabul edildi ve hemen cherokee okullarında öğretilmeye başladı. 1824 yılında kutsal kitap cherokee diline çevrildi, 1828 yılında kuzey amerika kızılderilileri'nin ilk gazetesi olan "cherokee phoenix" yayımlanmaya başladı. sequoya'nın ünü okyanus ötesine, avrupa'ya ulaştı. avusturyalı bir botanikçi bu büyük insana duyduğu hayranlığı dile getirmek üzere adını bir ağaca vermeyi kararlaştırdı ve sekoya ağaçlarının adı böyle kondu. cherokeeler'in ortaya koyduğu bu muazzam başarı, beyazlarla olan ilişkilerinde olumlu etkiler yaratsa da belli bir tarihten sonra ilişkiler gerilmeye başladı. cherokeeler 1827 kabul ettikleri anayasayla tennessee, georgia, alabama ve kuzey carolina arasında kalan bölgenin kendilerine ait olduğunu ileri sürdüler. bu iddiaları washington tarafından yasadışı bir istek olarak değerlendirildi. sonra 1830 yılında cherokee topraklarında altın bulundu. ancak başkan jackson ( kendisine beyaz sarayın kapılarını açan, geçmişte creekler'e ve seminoller'e karşı elde ettiği başarılardan başka bir şey değildi) alışık olmadığı bir durumla karşı karşıyaydı: başta georgia'daki, silahlı ulusal muhafızlar olmak üzere büyük bir grup cherokeeler'in topraklarının elinden alınmasını ve bölgenin, beyazların yerleşimine açılmasını istiyordu. ama bunu yapmak hiç de kolay değildi çünkü karşılarında daha öncekinin aksine son derece uygar barışsever bir halk vardı. ardından ayrımcılığa dayanan bir dizi karar alındı. cherokeeler'in ellerindeki her türlü hak geri alındı. ve sefil koşullar altında yaşayacakları bir hayata itildiler. batıdaki çorak be ıssız topraklara sürülmeleri kararlaştırıldı. itirazlar ve kararı protesto eden dilekçeler etkisiz kaldı. cherokeeler'in bir beyaz gibi büyütülen başkanı john ross bu zorunlu göçü engellemek için elinden geleni yaptıysa da başarılı olamadı. cherokee halkı "gözyaşı yolu " olarak adlandırılan yolda, zorlu koşullar altında çileli bir yolculuğu mecbur bırakıldı. ancak, bu hemen olup bitecek bir şey değildi. söz konusu olan, yirmi bin kişinin bir yerden bir yere göç ettirilmesiydi ve ancak birkaç seferde tamamlanabilecekti. 1835 yılından başlayarak on iki göç gerçekleştirildi. 1838 yılına kadar tamamlanması öngörülmüştü. bu süre zarfında john ross, washington'la mücadelesini sürdürdü. cherokeeler'in göçü, amerikan tarihinin en üzücü olaylarından biridir. nüfusun dörtte biri (ki yarsından çoğu olduğunu iddia edenler de vardır) yolculuk sırasında hastalık, soğuk ve aşırı yorgunluk gibi nedenlerden ötürü hayatını kaybetmiştir. neyse ki oklohoma'ya ulaşanlar umutlarını kaybetmemiş, her şeye yeniden başlamış, yine kendilerine evler, okullar, çiftlikler ve kiliseler inşa etmişlerdir. ne de olsa onlar "ani-yun'wiya"nın yani "üstün halk"ın fertleridir."
-moreno burattini-
düşündürür insanı...
yaşama içgüdüsüyle özgür yaşamlarından vazgeçip, beyaz adamın hayatına uyum sağlamayı seçen ve başaran yerlilere mi,
yoksa yerlilerin göstermiş olduğu bu insani tavıra karşılık, altında sermaye hırsı yatan beyaz adamın ırkçılığına mı öfkelenmelidir insan...
çocukluğunda trt de "western" izleyip, "kovboy olcam ben" diyen bugünün büyüklerine hatırlatır okurken, nelerin değişip değişmediğini...
aklıma beşiktaşlı bir futbolcuyu getiren çizgiroman kahramanı

#2769602 ·
· 78
eskiden bir sirk cambazı iken o diyar senin bu diyar benim gezip duruyordur ve birden "lan bu kadar atlayıp zıplıyorum, bari kahramanlık da yapayım" der ve olaylar gelişir. müthiş bir heriftir. aseksüel veya homoseksüel değildir. kaptan fishleg in kızı ile pek yakınlaşmıştır. ama buna tek taraflı aşk demek daha doğrudur. neyse efendim, seneler seneler boyu çekicimle beraber yatmama sebep olmuştur. ahyaaaaak diye bağırması ise solumdadır...